ANTİMİLLİYETÇİLİK ADI ALTINDA YAPILAN “ULTRAMİLLİYETÇİLİK”, “DAĞ TÜRKLERİ KÜRTLER” YA DA “ANADOLULU BİREYLER”
Özet
*Konu bir edebiyatın nasıl adlandırılması konusu değildir artık.
Bütün bu örnekler, Batı sermaye sisteminin bu coğrafyada yaşayan siyasal ve kültürel birimler için ön gördüğü rollerin toplumsal ve kültürel uygulamalarıdır.
*Kürt, Türk ve diğer “periferi” halklar, tekelci sermaye sınıfı için sadece işlevleri ölçüsünde vardır; milyonlarcasının ölmesi, dilinin yok olması, kültürünün yok edilmesinin hiçbir önemi yoktur. Hiçbir halk tekelci sermaye sınıfı için vazgeçilmez ya da feda edilmez değildir.
*Bir şeyin üstünden ısrarla atlamak, bir sözcüğün üstünü sürekli çizmek aslında o sözcüğün altını çizmektir. Alman, İngiliz, Fransız, İspanyol derken Türk dememek, Türk sözcüğünü ısrarla yok saymak, aslında Türk sözcüğünü vurgulamaktır.
**
DW Türkçe adlı haber kanalında şöyle bir haber vardır:
Alman milletvekilleri 8, Türkiyeli gazeteciler 2
(1)
Haberin dilindeki tuhaflık, gözden kaçacak gibi değildir. Haberde “Alman milletvekilleri” ile “Türkiyeli gazeteciler”den söz etmektedir.
En alt düzeyde bir algılama gücüyle bile bilinebilir ki “Alman”ın karşılığı “Türk”, “Türkiyeli”nin karşılığı ise “Almanyalı”dır. Haberde geçen cümlenin tutarlı ve açıklanabilir olması için ya “Almanyalı”, “Türkiyeli”, “Japonyalı”, “Fransalı” vs. gibi ifadeler kullanılmalı ya da “Alman”, “Türk”, “Japon”, “Fransız” gibi ifadeler kullanılmalıdır.
Oysa haberde
“ALMANYALI milletvekilleri, TÜRKİYELİ gazeteciler” ya da
“ALMAN milletvekilleri, TÜRK gazeteciler” değil
“Alman” ve “Türkiyeli” ifadeleri kullanılmaktadır.
Açıklama olarak elbette “gazetecilerin hepsi etnik olarak Türk olmadığı için Türkiyeli ifadesi kullanıldı” denebilir. Ama bu “Alman” milletvekilleri için geçerli değil midir? Bu durumda “Alman milletvekilleri”nin tamamının etnik olarak “Alman” olduğunu mu kabul etmeliyiz?
*
Bir başka örnek “daktilo1984” adlı sitenin haberindedir. Haberde geçen cümle şöyledir:
“Japonlar Türkiyelilerin Arapça konuştuğunu, bütün kadınların başının kapalı olduğunu zannediyor.”
(2)
Cümle şöyle değildir: “Japonlar TÜRKLERİN Arapça konuştuğunu,…”
Cümle şöyle de değildir: “JAPONYALILAR Türkiyelilerin Arapça konuştuğunu…”
Cümledeki ifade şudur: “Japonlar” ve “Türkiyeliler”…
*
Aynı medya organında çıkan iki haberin ilkinde Aysu Türkoğlu’ndan “Türkiyeli yüzücü” diye söz edilmektedir. İkinci haberde Sting’den ise “İngiliz müzisyen” olarak söz edilmektedir.
Haber sitesine göre A. Türkoğlu “Türk yüzücü” değildir, Sting de “İngiltereli müzisyen” değildir.
(3)
(4)
Dil kullanımındaki bu fark, haber politikası değişikliği ya da haberler arasındaki zaman farkından kaynaklanmamaktadır. Yukarıdaki iki haber arasında bir gün vardır.
*
(5)
Metin Yeğin ismiyle çıkan yazıda geçen şu paragraf, bu mantığı bütün yönleriyle ortaya koymaktadır:
Cannes’da bir İngiliz işçi bize anlatıyordu. Irkçı değildi. Bütün ülkelerin insanlarını seviyordu. Tatile gitmişti hatta çok beğenmişti ama İngiltere’ye gelip, İngilizlerin işlerini ellerinden alıyorlardı. Biz; bir Ekvatorlu melez, bir babası Ganalı siyah, annesi Ukraynalı Rus olan bir İspanyol ve İki Türkiyeliydik. Hep beraber Fransa’da çalışıyorduk. Yani bunu söyleyen İngiliz işçi de dahil ve onun deyimiyle, Fransızların işlerini elinden alıyorduk…
Anlatan “İngiltereli işçi” değil “İngiliz işçi”dir.
İşleri elinden alınanlar “İngiltereli”ler değil İngiliz”ler, “Fransalı”lar değil “Fransız”lardır.
Bu kişi bunları, annesi Ukraynalı Rus olmasına rağmen “İspanyalı” değil “İspanyol” birine anlatmaktadır. Bu kişi bunları iki “Türk”e değil iki “Türkiyeli”ye anlatmaktadır.
*
Bu basit bir ifade yanlışının ötesindedir. Bu basit bir tutarsızlık değil, son derece istikrarlı ve yaygın bir ideolojik tutumdur.
Bu mantığa göre Japonya vatandaşı herkes Japondur. Bir önceki haberde Almanya vatandaşı herkes kökenine ve etnisitesine bakılmaksızın Alman olarak tanımlanmaktadır. Ancak konu Türkiye olunca Türkiye’de sadece Türklerin yaşamadığını, başka etnisitelerden olan insanların da Türkiye’de yaşadığı söylenmektedir.
Gerçekten de Türkiye’de milyonlarca insan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu halde etnik olarak Türk değildir. Türkiye’de milyonlarca Kürt veya Arap, yüz binlerce Çerkes, Laz, Ermeni, Rum, Süryani, Gürcü vs. yaşamaktadır. Bu bakış açısına göre bu etnisitelerden olanlara Türk değil Türkiyeli demek gerekir. Bu mantık kendi içinde tutarlı bir mantıktır.
Türkiye’deki herkes etnik olarak Türk olmadığı için (ki gerçekten de böyledir) Türkiyeli deniyorsa bu durum Almanya, Fransa, Japonya ya da İngiltere için geçerli değil midir?
“Türkiyeli” denmesinin gerekçesi bu ise bu durum dünyada sadece Türkiye için mi geçerlidir?
“Alman” diye tanımlanan herkes etnik olarak Alman mıdır? Almanya’da yaşayan Sorblar, Frizler, Romanlar, Sintiler, Türkler, Kürtler, Polonyalılar vs. gibi halklar etnik olarak Alman kabul edildiği için mi “Almanyalı” değil “Alman” ifadesi kullanılıyor?
Fransa’da Fransız vatandaşı olup Bretonca konuşan Bretonlar, Oksitanca konuşan Oksitanlar, Korsikaca konuşan Korsikalılar, Katalanca konuşan Katalanları “Fransız” değil de Fransalı diye adlandırmak gerekmez mi?
Dünyada farklı etnik gruplardan oluşan tek ülke Türkiye midir?
*
Ancak ortada bir tutarlılık yoktur. Bu medya organları bu ifadeyi sadece Türkiye vatandaşları için kullanmaktadır. Onlara göre Almanya vatandaşları “Alman”, İngiltere vatandaşları “İngiliz”, İspanya vatandaşları “İspanyol”, Japonya vatandaşları “Japon”dur ama sadece Türkiye vatandaşları Türk değil “Türkiyeli”dir.
*
Artıgerçek adlı haber sitesine göre Antalya’ya gelen turist “Almanyalı” değil “Alman”dır. 5 yıl sonra geride kalan da “Rusyalı”lar” değil “Rus”lardır. Ama saldırıda yaralanan kişi ya da sığınakta bekleyenler “Türkiyeli”dir.
(6)
(7,8)
*
Aynı sitede verilen bir başka haber şöyledir:
Kanarya Adaları yakınlarında durdurulan teknede bulunan dördü Türkiyeli, biri Gürcü 5 kişilik mürettebatın Las Palmas limanına getirilerek tutuklandığı belirtildi.
(9)
Görüldüğü gibi tutuklanan Gürcistanlı değil "Gürcü"dür ama Türk değil "Türkiyeli"dir.
Bu haber sitesinde bir metnin özgün halinde “Türk “ sözcüğü geçse bile bu “Türkiyeli” olarak kullanmaktadır.
Yazar Paulo Coelho 27 Mart 2023’te sosyal medya hesabından, kitabı Simyacı’yı okuyan yaşlı bir çobanın fotoğrafını paylaşıp şu tviti atmıştı:
“A Turkish shepherd reading about an Andalusian shepherd. Yeryüzünde her insanın kendisini bekleyen bir hazinesi vardır. SİMYACI”
Tvitteki İngilizce cümlenin tam çevirisi şöyledir:
Bir Türk çoban, Endülüslü bir çoban hakkında okuyor.
(10)
(11)
Bu olayı haberleştiren artıgerçek adlı sitede haberin başlığı şöyledir:
“Paulo Coelho'dan Türkiyeli çoban paylaşımı: Türk çoban, Endülüslü bir çoban hakkında bir şeyler okuyor”
P. Coelho’nun ifadesi “Türk çoban (Turkish shepperd)” olduğu halde artıgerçek bunu “Türkiyeli çoban” olarak vermektedir.
*
AB tarafından fonlanan, tekelci kapitalizmin ideolojik etkisi altındaki medyada sistematik olarak kullanılan dil budur. Bunlardan sayısız örnek verilebilir. Bu dil adeta yazılı olmayan bir kural gibi her yerde kullanılmaktadır.
Boğaziçi Üniversitesi’nde bir kitap sergisinde Alman, İspanyol, Yunan, Fransız diye sayılırken “Türkiyeli” ifadesi kullanılmaktadır.
(12)
(13)
Eğer bu gerçekten etnik azınlıklara yönelik bir hassasiyet ise etnik farklılıklar sadece Türkiye’de mi bulunmaktadır? İspanya’da kendi dilini konuşan bir Basklı, Katalanca konuşan bir Katalan niçin bu hassasiyetin kapsamında değildir? Eğer bu kullanım sadece etnik azınlıklara yönelik insani bir hassasiyete dayanıyor olsaydı tutarlı tavır, “Almanyalı, İspanyalı, Yunanistanlı, Fransalı, Türkiyeli” yazmayı gerektirirdi. Oysa ortada bir tutarlılık yoktur sadece ve sadece seçmece bir üstünü çizme, görmezden gelme, antimilliyetçilik adı altında yapılan bir milliyetçilik vardır. Nitekim gelen tepkiden sonra bu durum yukarıdaki gibi düzeltilmiştir.
*
Aşağıda bianet adlı yayın organında 2019’da çıkan dört haber verilmektedir.
(14)
(15)
(16)
(17)
Tüp bebek yöntemini keşfeden “İngiliz” Tıpçı’dır.
Herta Müller “Romanya doğumlu Alman yazar”dır.
Hanif Kureishi “Pakistan kökenli bir İngiliz”dir.
Feryal Özel ise “karadelik ekibindeki bir Türkiyeli”dir.
Ortada en alt düzeyde bir tutarlılık çabası bile yoktur. Onlar için Alman, Fransız, İngiliz derken hiçbir sorun yoktur ama “Türk” sözcüğüne karşı beslenen saplantı derecesindeki olumsuz tavır, bir ilkeye sadakat ya da enternasyonalizm diye sunulmaktadır. Bu saplantılı tutumu fark etmek için büyük analizler ya da soyutlamalara gerek yoktur.
*
Bu durum tuhaf ve zaman zaman gülünç icatlar üretilmesine neden olmuştur. Örneğin İletişim Yayınları'na göre Jane Austen “İngiliz Edebiyatının akla gelen ilk isimlerinden”dir. "İngilizce Edebiyat”ın değil “İngiliz Edebiyatı”nın…
Alexander Puşkin “Rus Edebiyatının en önemli isimlerinden”dir, "Rusça Edebiyat”ın değil Rus Edebiyatının…
Emile Zola’nın Meyhanesi “Fransız romanının köşetaşı”dır, "Fransızca" romanın değil, Fransız romanının…
Ama Tarık Buğra’ya gelince o “Türkçe edebiyatın önemli isimlerinden”dir, Türk Edebiyatının değil “Türkçe Edebiyat”ın!...
Turgut Uyar ise "Türkçe şiirin önemli ismi"dir, “Türk şiiri”nin değil “Türkçe şiirin”…
(18)
(19)
(20)
(21)
(22)
*
Sel Yayınları’nın sayfasında Türker Ayyıldız’ın Sin adlı romanı “Türkçe edebiyat” kategorisinde ve “Türkçe edebiyat” etiketiyle tanıtılmaktadır.
(23)
(24)
Aynı yayınevinin sayfasında Romain Gary’nin kitapları ise “Fransız edebiyatı” etiketi altında “Fransız edebiyatının en sıra dışı kalemlerinden” ifadesiyle tanıtılmaktadır.
Romain Gary’nin biyografisinde şunlar yazılıdır:
Asıl adı Roman Kacew olan Litvanya'nın başkenti Vilnius’te Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Ailesiyle önce Polonya’ya göç etti. 1928 yılında, Gary 14 yaşındayken, annesiyle Fransa’ya taşındı (25).
Litvanya doğumlu, annesi Rus yahudisi, Fransızcayı sonradan öğrenen bir yazar olan Romain Gary’nin yazdıkları Sel yayıncılık için “Fransızca edebiyat” değil “Fransız edebiyatı”dır.
*
(26)
Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Bulgaristan’da doğan, İngiltere’ye taşındıktan sonra Avusturya’da yaşayan, Bulgaristan, Britanya ve İsviçre vatandaşlığı olan Elias Canetti’nin yazdığı Körleşme kitabı, Sel yayıncılık için “Almanca edebiyatın başyapıtı” değil “ALMAN EDEBİYATI’nın başyapıtı”dır (27).
*
Yerelliğin Körlüğünden Kurtulmak
Bu konuda yüzlerce sayfa örnek verilebilir. Bu konuda hangi konumu savunursanız savunun, yerelliğin körlüğünden kurtulmanın çok basit bir yolu vardır. Bu aynı zamanda görüşünüzün tutarlılığı ve çeşitli siyasal ajandalardan sıyrılmanız için de gereklidir.
Bu konuda savunduğunuz tez her neyse
“Türk edebiyatı” ile “Fransız edebiyatı”nı,
“Türkçe edebiyat” ile “Fransızca edebiyat”ı,
“Türkiye edebiyatı” ile “Fransa edebiyatı”nı birlikte kullanabiliyorsanız tutarlı bir görüşünüz vardır.
Dünya Türkiye’nin, Türk kültürünün ya da Türkçenin etrafında dönmemektedir. Edebiyatla ilgili bu sorun ilk defa Türkiye’de karşılaşılan bir sorun da değildir. Çeşitli gerekçelerle "Türk Edebiyatı" değil "Türkçe Edebiyat" denmesi gerektiğini savunabilirsiniz, kendinizce kanıt da getirebilirsiniz. Bu tartışılır. Ama "Türkçe Edebiyat" ifadesini kullanmak, zorunlu olarak "Rusça edebiyat", "İngilizce edebiyat", "Fransızca edebiyat", Kürtçe edebiyat” ifadelerini de kullanmayı gerektirir.
“Türkçe” teriminin eşdeğer kullanımları “Rusça”, “İngilizce”, “Fransızca”, “Kürtçe”dir.
Bu konu, koca bir tutarsızlığı göz ardı ederek çeşitli güncel siyasal ajandaları “hümanist düşünce” diye pazarlayabileceğiniz bir konu değildir.
*
Enternasyonalizm Adı Altında Yapılan Milliyetçilik
Rus Edebiyatı, İngiliz Edebiyatı, Alman Edebiyatı derken sıra Türk Edebiyatına gelince “Türkçe Edebiyat” ifadesini kullanmak ve ısrarla “Türk edebiyatı”nın üzerinden atlamak, Türkçe yazan Kürtlere ya da Türkiye’deki diğer halklara saygı göstermek değildir.
“Türk Edebiyatı” demenin “Türk milliyetçiliği” olduğunu düşünüyorsanız Rus Edebiyatı, Alman Edebiyatı, İngiliz Edebiyatı demek de sırasıyla “Rus milliyetçiliği”, “Alman milliyetçiliği” ve “İngiliz milliyetçiliği” yapmak anlamına gelir. Milliyetçiliğe karşıysanız bütün milliyetçiliklere karşı olmalısınız.
Rus Edebiyatı, İngiliz Edebiyatı, Alman Edebiyatı, Fransız Edebiyatı derken sıra Türk Edebiyatına gelince “Türkçe Edebiyat” dediğinizde “antimilliyetçi” olmuyorsunuz, tam tersine milliyetçiliğin altını çiziyorsunuz ve Türk milliyetçiliğini güçlendiriyorsunuz.
Rus Edebiyatı, İngiliz Edebiyatı, Alman Edebiyatı derken sıra Türk Edebiyatına gelince “Türkçe Edebiyat” demek, en az “Kürt diye bir şey yoktur, Kürt kartkurttan gelir” diyenler kadar milliyetçi bir tutumdur. Milliyetçilik karşıtı değil tersine milliyetçi bir ifadedir; çünkü bir şeyin altını özellikle çizmektedir.
*
Bu dil asla masum bir dil değildir. Bu durum bir dil sürçmesi değildir. “Türk” sözcüğünü kullanmamak için zorlama yollara sapılmakta ve bu kullanım hiçbir mantıklı açıklamaya sığmamaktadır. Diğer bütün ülkelerin yurttaşları için rahatça kullandıkları mantık, sıra Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına geldiğinde unutulmaktadır.
Türk yerine “Anadolulu Bireyler”, “Dağ Türkiyelileri” ya da“26-45 meridyenleri arasında yaşayan homo sapiensler” gibi ifadeler kullanmamak için fazla bir neden yoktur (!).
*
“Dağ Türkleri” Kürtlerden “Türkiyeliler”e
Türkiye’de on yıllarca “Kürt” sözcüğü yasaklı bir sözcüktü. On yıllarca “Kürt” diye bir halkın varlığı yok sayıldı ve Kürtlerin konuştuğu dil on yıllarca yasaklı kaldı. İçeriğinden bağımsız olarak bir sanat eserinin salt Kürtçe olması, bir şiirin Kürtçe yazılmış olması, bir şarkının Kürtçe söylenmesi bile yasaklanması için yeterli bir gerekçeydi.
Çeşitli siyasal ve toplumsal gerekçelerle on yıllarca süren bu yasak, toplumsal olarak büyük bedeller ödenerek geçersizleştirildi. Bugün yasa ile olmasa bile fiilen bu yasak artık geçersizdir.
“Kürt” sözcüğünün ve Kürtçenin yasak olduğu dönemlerde Kürt dememek için “dağ Türkü” gibi türlü türlü ifadeler uydurulmaktaydı. Bir toplumun, bir kültürün, bir dilin varlığı yok sayılıyor, görmezden geliniyor ve kullanılan dil de buna uygun olarak kullanılıyordu.
Hangi gerekçeyle olursa olsun bir toplumun adını anmamak, onun üzerinden ısrarla atlamak, o adı söylememek için zorlama adlar üretmeye çalışmak, o dönem atlatıldıktan sonra mizah malzemesi olacaktır. Devletin resmi kanalında Kürtçe yayın yaptığı bugünlerde birileri Kürtler yerine “dağ Türkleri” diyecek olsa bu her halde ancak mizah konusu olur alay edilirdi.
*
Önceki dönemlerde Kürt ve Kürtçe yasağı bir devlet politikası olarak uygulanmakta iken bugün belli bir grubun çeşitli gerekçelerle bu mantığı kopyalayıp hayata geçirdiğini görmekteyiz. Örneklerde verilen çevrelerin elbette bir hükmetme, yaptırım uygulama ya da kanun gücü yoktur ve elbette bu anlamda bire bir kıyaslama yapılamaz. Ancak medyada ve düşünce dünyasında etkili olan bu çevrelerin “Türk” sözcüğüne yaklaşımı ile geçmişte “Kürt” sözcüğüne karşı olan uygulamaların mantığı bire bir aynıdır. Burada üretilen tavrın ve benzeşimin kullanılan mantık olduğunu vurgulamak gerekir.
*
Üstünü Çizmek İsterken Altını Çizmek
Bir sözcüğün üzerinden atlandığında ne olur? Türk dememek için üretilen bu sistematik tavır, enternasyonalizm değil milliyetçiliğin kendisidir.
Milliyetçi olmamak adı altında milliyetçiliğin altını çizmektir. Antimilliyetçilik sadece Türk milliyetçiliğine karşı olmak değil her türlü milliyetçiliğe karşı olmaktır. Alman ya da Fransız milliyetçiliği çerçevesinden bakarak Türk milliyetçiliğine karşı olmak gülünçtür.
En düşük algı düzeyinde bile şu yapılanın apaçık bir tutarsızlık olduğu ortadayken bütün bunları milliyetçilik karşıtlığı gibi sunmak, bu toplumu tümden ahmak yerine koymaktır.
Antimilliyetçilik, belirli bir milliyetçiliğe, başka bir ulusun milliyetiliği adına karşı olmak değil, milliyetçiliğe tümden karşı olmaktır. Kürt milliyetçiliğine karşı olan bir Türk milliyetçisi, antimilliyetçilik yapmış olmaz, sadece belli bir milliyetçiliği güçlendirmek için rakibi gördüğü başka bir milliyetçiliğe karşı çıkmış olur.
Enternasyonalizmi savunan bir sosyalist sadece belli bir tür milliyetçiliğe değil her türlü milliyetçiliğe karşı çıkmak zorundadır.
Enternasyonalizmi savunan bir sosyalist, belli bir milliyetçiliğe, başka bir milliyetçiliği desteklemek için karşı çıkamaz. Bu tavrın adı enternasyonalizm değil nasyonalizmdir. Şu çok açıktır ki bu yaklaşım, karşıtı oldukları Türk milliyetçiliği kadar milliyetçi bir yaklaşımdır.
*
Bir şeyin üstünden ısrarla atlamak, bir sözcüğün üstünü sürekli çizmek aslında o sözcüğün altını çizmektir. Alman, İngiliz, Fransız, İspanyol derken Türk dememek, Türk sözcüğünü ısrarla yok saymak, aslında Türk sözcüğünü vurgulamaktır.
*
Israrla görmediğiniz, aslında odağınızdır. Bu çevrelerin gözünde Fransız, İngiliz, Alman sözcükleri bir ülke vatandaşlığı olarak kullanılırken Türk sadece bir etnik kategoriyi temsil etmektedir. Türk sözcüğünü, bir vatandaşlık aidiyeti olmaktan soyup küme düşürüyorlar.
Bu çevrelere göre bir insan Nusaybin’de doğsa da Alman pasaportu taşıyorsa Alman oluyor.
Senegalli olsa bile Fransız vatandaşı ise Fransız oluyor. Ama Türk olmanız için sadece Orta Asya’dan gelen çekik gözlü olmanız gerekiyor.
Bu çevrelerin bu kullanımında, on yıllarca Türk sözcüğünü “vatandaşlık anlamındaki Türk”ü “etnik Türk” ile özdeş kullanan “eski Türkiye”’nin payı çok büyüktür. Türk sözcüğünün kullanımının bu arkaplanı dikkate alınmadan bugünkü bu kullanım yeterince anlaşılamaz.
“Türk” sözcüğü üzerindeki bugünkü bu kör kör göze parmağım körlük, geçmişteki bu anlayışın tıpatıp kopyasıdır. Şöyle ki geçmişte herkese Türk diyen anlayış da bugün Türk’e Türk demeyen anlayış da esasen aynı ideolojik dünyayı paylaşmaktadır.
Geçmiş de Kürt sözcüğünü ve Kürt dilini yasaklayıp herkesi Türk kabul eden zihniyet ile bugün ısrarla her yerden Türk sözcüğünü silmek isteyen zihniyet kardeştir. Her iki zihniyet de Türk sözcüğünü “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı” anlamında kullanmamıştır. Bu anlamda liberal zihin, 1923 Cumhuriyetinin bu en zayıf ve en tutarsız politikasının bir devamıdır.
Türk dendiğinde pratikte anlaşılan asla “vatandaş” değil ama hemen hemen daima etnisite olmuştur. Kürt sözcüğünü yasaklamalarının nedeni de bu mantıktı.
Çünkü “TC vatandaşı” anlamıyla kullanıldığı söylense de içeriği etnisite anlamıyla doldurulan Türk sözcüğü, kaçınılmaz olarak “Kürt”ü dışlıyordu.
TC vatandaşı anlamıyla kullanılan Türk, Kürt ile barışık olabilirdi çünkü bu Türk’ün Kürtle bir sorunu olamazdı.
*
Kürt Milliyetçiliği ile Türk Milliyetçiliği Birbirine Zıt mıdır?
Peki bunların nedeni nedir?
Önce “ne olmadığını” açıklayalım. Çok açıktır ki konu bir edebiyatın nasıl adlandırılması konusu değildir artık.
Bütün bu örnekler, Batı sermaye sisteminin bu coğrafyada yaşayan siyasal ve kültürel birimler için ön gördüğü rollerin toplumsal ve kültürel uygulamalarıdır. Her şey sermayenin güncel gereksinimleri ile ilgilidir. Sovyet Bloku çökene dek NATO’nun ileri karakolu rolündeki Türkiye’de istikrar gerekliydi. Darbe bildirgelerinin bile “NATO’ya bağlıyız” diye başladığı bu sadık ülkede milyonlarca insanın ana dilinin yasaklanması kimin umurunda olabilirdi?
Batı sermaye sınıfının kendisi için öngördüğü işlevi yerine getirdikten sonra bu tür politikalar birer ayrıntıydı ve o ülkenin kendi iç işleriydi. Türkiye Cumhuriyeti, Batı Sermaye sınıfının kendisi için öngördüğü işlevi sosyalist blok çökene kadar eksiksiz yerine getirmiştir.
Ancak sosyalist blokun çöküşünden bu yana Batı sermaye sınıfının gözünde bu ülkenin işlevi değişmiştir. Artık 1923 Türkiye’si ve onun ideolojik-politik konumunun Batı sermayesi açısından bir işlevi kalmamıştır. Geçmiş düzende merkezi kavram olan “Türk”, eski düzenle birlikte küme düşmüş ve artık ikinci sınıf bir konumdadır. Batı sermaye sisteminin Türkiye için öngördüğü görevler için artık Türk’e ihtiyaç yoktur. Yeni dönemde bu işlevler artık “Kürt” tarafından yerine getirilmektedir. Geçmişte Türk tarafından yerine getirilen görevler artık Kürt tarafından yerine getirilmektedir. Yeni politik sistemde Türk’e yer yoktur; bu nedenle Kürt ile Türk yer değiştirmiştir.
Bu tarihsel değişimi, sınıfsal pencereden bakmadan anlamak olanaksızdır. Milliyetçilik perspektifinden bakıldığında bu tabloda mutlu olunacak bir şeyler vardır.
Zaten Türk milliyetçiliği ile Kürt milliyetçiliği arasında çok derinmiş gibi görülen ama sığ bile olmayan temel “karşıtlık” budur:
ABD’nin taşeronluğunu kimin alacağı kavgası…
Her iki tarafta da tek bir slogan hakimdir: Beni al onu alma…
ABD’nin taşeronluğunu alan taraf mutlu ve ABD taraftarı, diğeri mutsuz ve ABD karşıtıdır!
Geçmişte bu taşeronluğu Türk milliyetçiliği yapmıştı bugün bu görev Kürt milliyetçiliğinindir. Bu nedenle bugün Türk milliyetçiliği ABD’ye karşı gibi görünmektedir ve “eski güzel günleri” özlemektedir. Kürt milliyetçiliği ise bölgede yükselen bir güç olarak bu taşeronluğu severek üstlenmiştir.
Türk ve Kürt milliyetçiliği aynı tanımlar ve aynı ön kabullerden yola çıkar. Milliyetçilik perspektifinden bakıldığında temel sorun Batı sermayesinin bölgedeki partnerinin kim olacağı sorusudur:
SSCB varken bu partner “Türk”tür.
SSCB sonrası bu partner “Kürt”tür.
Türk milliyetçiliğinin hıncı, Kürt milliyetçiliğinin sevinci de bu olguda saklıdır. Türk milliyetçiliğnin anti Amerikan gömleği giydirilmiş hıncı, Batı sermayesi ile eski güzel günlere geri döndüğünde sona erecektir. Kürt milliyetçiliğinin geçmişteki anti Amerikancılığı üzerine bugün bembeyaz bir sayfa açılmıştır.
Türk ve Kürt milliyetçiliği Batı sermaye sınıfının güncel ihtiyaçlarına göre öne çıkarılan ya da geri itilen çok kullanışlı yerel aygıtlardır. Ne Türk ne de Kürt tekelci sermaye sınıfının umurundadır. Kürt, Türk ve diğer “periferi” halklar, tekelci sermaye sınıfı için sadece işlevleri ölçüsünde vardır; milyonlarcasının ölmesi, dilinin yok olması, kültürünün yok edilmesinin hiçbir önemi yoktur. Hiçbir halk tekelci sermaye sınıfı için vazgeçilmez ya da feda edilmez değildir.
Geçmişte Kürt sözcüğünün yasaklanması, bugün sistematik bir şekilde Türk sözcüğünün üzerinden atlanmasının nedeni sadece ve sadece tekelci sermaye sınıfının güncel ihtiyaçlarıdır. Bu ihtiyaçlar bugünden yarına değiştiğinde bütün bu yaklaşımların hepsinin tersyüz edilmesi, sınıfsal pencereden bakan bir kişiyi asla şaşırtmayacaktır.
Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme 5.cilt
Taylan Kara
taylankara111@gmail.com
Kaynaklar
1. https://twitter.com/dw_turkce/status/1049939557918085120 (Erişim tarihi: 02.08.2023)
2. https://twitter.com/daktilo1984/status/1552625069930717185 (Erişim tarihi: 02.08.2023)
3. https://twitter.com/kisadalgamedya/status/1553466709402456064 (Erişim tarihi: 02.08.2023)
4. https://kisadalga.net/haber/detay/sting-konserini-durdurup-demokrasi-konusunda-uyardi-rusyanin-yalanini-yutarsak-yalan-da-bizi-yutar_37466 (Erişim tarihi: 02.08.2023)
5. https://www.gazeteduvar.com.tr/siz-hic-gocmen-oldunuz-mu-makale-1531375 (Erişim tarihi: 02.08.2023)
6. https://artigercek.com/yasam/antalya-ya-gelen-alman-turist-sayisi-1-milyonu-asti-5-yil-sonra-ruslar-geride-217971h (Erişim tarihi: 02.08.2023)
7. https://artigercek.com/dunya/yeni-zelanda-saldirisinda-yaralanan-turkiyeli-saldirganla-yuzlesti-136409h(Erişim tarihi: 02.08.2023)
8. https://artigercek.com/guncel/ukrayna-daki-turkiyeliler-anlatti-siginakta-silahla-bekliyoruz-200146h (Erişim tarihi: 02.08.2023)
9. https://artigercek.com/dunya/kanarya-adalari-yakinlarinda-kokain-yuklu-tekneye-el-koyuldu-dordu-turkiyeli-5-206863h (Erişim tarihi: 02.08.2023)
10. https://twitter.com/paulocoelho/status/1640493796088586241 (Erişim tarihi: 02.08.2023)
11. https://artigercek.com/kultur-sanat/paulo-coelhodan-turkiyeli-coban-paylasimi-turk-coban-enduluslu-bir-coban-244464h (Erişim tarihi: 02.08.2023)
12. https://twitter.com/ajans_muhbir/status/1611282412536733696/photo/1 (Erişim tarihi: 02.08.2023)
13. https://twitter.com/Bugybugyy/status/1611311681480572929/photo/1 (Erişim tarihi: 02.08.2023)
14. https://bianet.org/bianet/dunya/125214-nobel-tip-odulu-tup-bebegin-mucidine-verildi (Erişim tarihi: 02.08.2023)
15. https://bianet.org/bianet/kultur/117502-nobel-edebiyat-odulu-herta-muller-e (Erişim tarihi: 02.08.2023)
16. https://bianet.org/biamag/kultur/111748-hanif-kureishi-nin-dokunulmus-u-ve-dokunani (Erişim tarihi: 02.08.2023)
17. https://bianet.org/bianet/kadin/207377-kara-delik-ekibindeki-turkiyeli-feryal-ozel (Erişim tarihi: 02.08.2023)
18. https://twitter.com/iletisimyayin/status/1019571529011617794 (Erişim tarihi: 02.08.2023)
19. https://twitter.com/iletisimyayin/status/697368932177616897 (Erişim tarihi: 02.08.2023)
20. https://twitter.com/iletisimyayin/status/785819956554321920 (Erişim tarihi: 02.08.2023)
21. https://twitter.com/iletisimyayin/status/703152494726160384 (Erişim tarihi: 02.08.2023)
22. https://twitter.com/iletisimyayin/status/1025652584877572096 (Erişim tarihi: 02.08.2023)
23. https://www.selyayincilik.com/kitap/sin-1857 (Erişim tarihi: 02.08.2023)
24. https://www.selyayincilik.com/kitap/safakta-verilmis-sozum-vardi-1670 (Erişim tarihi: 02.08.2023)
25. https://tr.wikipedia.org/wiki/Romain_Gary (Erişim tarihi: 02.08.202326. https://twitter.com/selyayincilik/status/1558748544902856704 (Erişim tarihi: 02.08.2023)
27. https://tr.wikipedia.org/wiki/Elias_Canetti (Erişim tarihi: 02.08.2023
Sayın Kara,
Bu makalenizle de, kültür sanat iklimimizde hakim olan çifte standardı, ikiyüzlülüğü, (kullanmaktan sakınıyorsunuz ama) ancak ihanetle tanımlanabilecek haince tutumu, gözler önüne serdiniz. Ele alınan konu, bu hakim çevrenin vasfını ortaya koyan, mihenk taşlarındandır. Bu çarpıcı ve düşündürücü analiz için çok teşekkür ederim. Makaleniz yorum gerektirmeyecek ölçüde eksizsizdir. O kadar ki, gerekli ideolojik sonuçlar çıkarılması halinde, yıllarca süregelen etnik temelli acılar nihayetlenebilir. Buna rağmen bir noktayı ilave etmeme izin verin. Evet: “Geçmişte Kürt sözcüğünün yasaklanması, bugün sistematik bir şekilde Türk sözcüğünün üzerinden atlanmasının nedeni …. tekelci sermaye sınıfının güncel ihtiyaçlarıdır.” Ama neden : “sadece ve sadece” bu dış dinamikler olmayabilir. Buna, iç yapıdan kaynaklanan tarihsel, toplumsal dinamikleri de dahil etmek fazla olmaz. Bu bazı iç dinamikler de “Türk“ sözcüğ…