Tekelci kapitalizm sadece kendi ideolojisini üretmekle kalmaz; kendisine karşı olan ideolojinin de mühendisliğini yapar.
*
Sermayenin kültür alanındaki yaklaşımı olan “teraslama” yöntemi, radikal biçimde değişmeye zorlamaksızın “her düşünce ya da felsefenin kendi bulunduğu yerde sermaye için en az zararlı olacak şekilde konumlandırılması”dır.
*
Siyasal yelpazenin her bir kesitindeki görüş, sermaye için en zararsız varyantına dönüştürülmelidir.
Bugün dünyadaki en akıllı, en yaratıcı, en donanımlı, en yetenekli insanların hemen hemen hepsi, şu an niyetlerinden bağımsız olarak sermaye sınıfının hizmetindedir. Bu kafa ve kol emeğinin neredeyse tamamı ve bu insanların ürettiği her değer, sermaye sınıfının hakimiyeti altında organize edilmekte ve bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak da sermaye sınıfının çıkarları için kullanılmaktadır. Bu basit saptama, doğa bilimleri için olduğu kadar ve zaman zaman çok daha fazla sosyal bilimler için de geçerlidir.
Dünyadaki dönüşümün düşünsel mimarları ve sürdürücüleri sosyal bilimler enstitüleri, üniversiteler, düşünce kurumları ve diğer kültür aygıtlarıdır. Çok uzun süredir sermaye sınıfının mutlak kontrolü altındaki bu kurum ve aygıtların sermaye aleyhine bir düşünce üretmemesi beklenir. Olması gereken ve gerçekten olan da budur zaten.
Acaba bu doğru mu?
*
Sermaye Sınıfının “Hoşgörüsü”
Dünyaya baktığımızda ABD ve Avrupa’da çeşitli üniversitelerde ve düşünce üreten kurumlarda Marksizm üzerine sayısız makale yazıldığını, Marksist literatürle ilgili birçok araştırma yapıldığını, sosyalizmin çeşitli ölçeklerde son derece ayrıntılı incelendiğini görürüz.
Bu ne anlama geliyor?
Sermaye sınıfı bu kadar hoşgörülü ve “karşıt görüşe tahammüllü” müdür? Sermaye sınıfı, bizzat kendi bünyesinde kendini yıkacak fikirler mi üretmektedir? Sermaye sınıfı, sermaye karşıtı düşüncelerin üretilmesinden habersiz midir? Buna nasıl izin nasıl vermektedir?
Yoksa bu düşünceler, sermaye için zararsız düşünceler midir?
İlk bakışta tuhaf görünüyor. Bu tuhaf görünen ama tuhaf olmayan durumu “teraslama” kavramıyla açıklayabiliriz.
Tekelci kapitalizm sadece kendi ideolojisini üretmekle kalmaz; kendisine karşı olan ideolojinin de mühendisliğini yapar. Tekelci kapitalizmin klasik kapitalizmden en önemli farkı karşı kültürü de biçimlendirmiş olmasındadır. Karşı kültür Uluğ Nutku’ya ait bir kavramdır.
Sermaye bunu "teraslama" yöntemiyle yapar.
Dünyada kaçınılmaz olarak oluşan sermaye karşıtı damar, yine sermaye sınıfı tarafından ıslah edilir; etrafı ağaçlandırılır, yapılandırılır.
Sermaye sınıfı, “herkes sermayeyi sevsin ve kapitalizmi savunsun” gibi bir yaklaşım içinde olacak kadar aptal değildir. Sermaye sınıfı, böyle bir şeyin olamayacağını, ne yapılırsa yapılsın antikapitalist, sosyalist, anarşist düşünceler ve bu düşünceleri savunan insanların kaçınılmaz olarak var olacağını gayet iyi bilir. Bu türden sermaye karşıtı insanları bir saat içinde toplayıp öldürseniz dahi yerine başka insanlar gelecektir. Bu nedenle sermaye karşıtı insanları sermaye taraftarı yapmaya çalışmak boş, verimsiz ve karsız bir iştir. Bunun yerine “teraslama” yöntemini kullanır.
*
Zararsız Muhalefet Üretmek
Sermayenin kültür alanındaki yaklaşımı olan “teraslama” yöntemi, radikal biçimde değişmeye zorlamaksızın “her düşünce ya da felsefenin kendi bulunduğu yerde sermaye için en az zararlı olacak şekilde konumlandırılması”dır.
Burada iki anahtar ifade vardır:
-Kendi bulunduğu yerde
-En az zararlı hâli
Siyasal yelpazenin her bir kesitindeki görüş, sermaye için en zararsız varyantına dönüştürülmelidir.
Sermaye, elbette Çar’a suikast düzenleyen bir anarşist yerine Nietzsche aforizmalarıyla tatmin olan bir tvitter anarşistini tercih eder. Kışlık Sarayı’nı basan bir sosyalist yerine politik kimliği barda Çav Bella söylemekten ibaret olan bir sosyalisti tercih eder. Ama ya böyle değilse? O zaman ne kadar zararsızlaştırabilirse o kadar…
Devrim düşüncesini savunan bir Marksist olmasındansa evrimci Marksist, Marksist-Leninist olmasındansa sadece Marksist olmasını yeğler.
Sermaye sınıfı karşısında elbette bir Marksist olsun istemez ancak karşısındaki Marksist ise kendisine en az zararlı olacak bir Marksist olmasını ister.
“Düşüncenin Teraslanması” kavramıyla bakılmazsa sermayenin niçin Marksist bir dergiyi fonladığını anlamak olanaksızdır.
Bu nedenle Marksizm hakkında kuramsal yazılar yazan bir dergiyi fonlaması sermayenin kültür aygıtları için bir çelişki değil zorunluluktur.
Siyasal devrim perspektifinden arınmış bir Marksizmi yasaklamak sermaye için çok gereksiz, pahalı ve üstelik kendisi için zararlı bir iştir. Kültür çemberi içinde kaldığınız sürece Marksist, Leninist, Maoist vs. ne olursanız olun sermaye size dokunmayacaktır.
Sermaye özetle aslında şunu der:
Ülkeye komünizmin gelmesi gerekiyorsa onu da biz getiririz.
Sosyalist literatüre yerleşmiş olan emperyalizm kavramını bu literatürden sosyalizm karşıtı bir düşünürün söküp atması mümkün değildir. Sosyalist düşünce içindeki bir kavramı “radikal kapitalist” Ayn Rand değiştiremez ya da yok edemez; onu geçersizleştirme gücü ancak Leo Panitch, Antonio Negri gibi sosyalizm içinden gelen düşünürlerin elindedir.
“Devrim düşüncesi saçmadır” cümlesi, bir sermaye düşünürünün kaleminden çıktığında sermaye karşıtlarını etkileyemez; bu cümlenin sosyalistleri etkileyebilmesi için sosyalist bir düşünürün kaleminden çıkmalıdır. Bu nedenle sermayenin üniversitelerinde, akademik kadrolarında sosyalist düşünürlere yer vermesi bir “farklı görüşlere tahammül”, “düşünce üretimine saygı” ya da “akademik özgürlük” değildir.
Bu durum, bu kurumlardaki düşünürlerin veya akademisyenlerin niyetlerinden bağımsız bir durumdur.
*
Noam Chomsky kimi nasıl etkiler?
Örneğin Noam Chomsky gibi muhalif bir düşünür, muhafazakâr ve milliyetçi kitlelere etki etmez.
N. Chomsky’nin hedef kitlesi yelpazenin sol tarafında duran, sosyalist, anarşist, Marksist düşünce ve bu düşünceyi savunanlardır.
N. Chomsky bir muhafazakârı Marksist yapamaz; ama bir Marksist-Leninisti Lenin’e düşman edebilir. N. Chomsky’nin bir Marksist-Leninist üzerindeki etkisi antileninizmdir; bu özelliği sermaye için oldukça işlevseldir. Sadece bu özelliği için bile olsa geri kalan bütün ABD ve sermaye karşıtı düşünceleri görmezden gelinebilir.
Bir Amerikan muhafazakârı N. Chomsky okumaz, ondan etkilenmez. N. Chomsky’nin etki alanı ABD karşıtlarıdır. Ancak N. Chomsky ABD karşıtlığını uzun uzun yazdıktan sonra Küba aleyhine de bir yığın söz eder. Bunu yapınca da tarafsız aydın, adil entelektüel sıfatını pekiştirmiş olur. Sonuç olarak N. Chomsky, ABD karşıtlığını üretmez, ABD karşıtı olan kitle içinde Küba karşıtlığını üretir. Çok az insan N. Chomsky’yi okuyarak ABD karşıtı olur ama birçok ABD karşıtı, N. Chomsky’yi okuyarak Küba karşıtı olabilir.
Tekrar etmek gerekirse N. Chomsky ya da diğer düşünürler düşüncelerini bu amaç için yazıyor değillerdir; bu işlevi görüyor olmaları kendi niyetlerinden bağımsızdır.
Bir düşüncenin içeriği ne olursa olsun, tarihin belirli bir döneminde geriletilmesi gereken bir düşünceyi geriletiyorsa o işlevi öne çıkarılabilir.
Bu açıdan sermayeye cepheden karşı bir ideoloji dahi belli durumlarda sermaye tarafından desteklenebilir, desteklenmiştir.
Bu konuda verilen veya verilebilecek bazı örnekler aşırı yorum olsa da “düşüncenin teraslandırılması” kavramı bugünkü kültür iklimini anlamada yararlı olacaktır. Bu kavramı dikkate alarak dünyaya bakmak, daha çok şeyi fark etmemizi sağlayacaktır.
*
Yakın Tarihte Aklın İmhası 4: Düşüncenin Dönüşümü ve Toplumsal Sonuçları
Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme 3. Cilt
Burada hakikat ile ikna arasında bir sıkışmışlık var. Biri felsefenin diğeri siyasetin alanıdır. Chomsky hakikati yazarsa bu sola ve Küba'ya zarar verebilir diye vaz mı geçmelidir ? Yahut sözünü "siyaseten" sakınmalı mıdır ? Sermaye gerçeği eğip büküyorsa solda mı aynısını yapmalıdır ? Biz hangisini istiyoruz ?