Bazı Başlıklar:
*Bir ideolojinin alfabesini bilmek yetmez; gramerini ve noktalama işaretlerini de bilmek gerekir.
*
*Tekelci kapitalizm, bütünsel bir sistem olarak ele alınmazsa sık sık “görünmez olur”.
*
*Tekelci kapitalizmin metropollerindeki çöpler, çevre ülkelere süpürülür. Tekelci kapitalizmin metropollerindeki temizlik, tablonun sadece bir kısmı olup tablonun sadece steril yüzünü görmek, tabloyu hiç anlamamaktır.
*
21. yüzyılın üst yapı kurumlarına rengini veren ve bu kurumların üzerinde yükseldiği kurucu ilke, Soğuk Savaş döneminden olduğu gibi miras alınan antikomünizmdir. Antikomünizm öylesine vahşidir ki 21. yüzyılın komünizmi içine dahi girmiştir.
*
*Eğer çok gerekliyle tekelci kapitalizm Marksizm ve Marksist de üretebilir ve üretmektedir. Sosyal bilimlere milyarlarca dolar para yatıran sermaye kendi Marksistini bile kendi yaratmaktadır.
*
*21. yüzyılda insan türü artık “geçmişe doğru” ilerlemektedir.
**
Maddi gerçekliği bir metne benzeterek betimleyecek olsaydık şunu kolayca söyleyebilirdik:
İçinde yaşadığımız dünyanın ideolojik ana metni tekelci kapitalizmdir.
Yaşadığımız ve maruz kaldığımız olaylar, bu ana metnin konuya özgü tercümeleridir. Bugün dünyada baskın ve geçerli olan kültür-sanat, felsefe ve edebiyat bu ana metnin yavru metinleri, esas metnin gölge metinleridir. Tekelci kapitalizmin yerel görünümleri, belirli bir alana özgü yönelimleri, gündelik yaşama uyarlanmış görüngüleri, zaman zaman onu bu niteliğinin algılanmasını zorlaştırabilir.
Ancak tekelci kapitalizmin çeşitli dolayımlarla belirsizleşmesi ya da ara kademelerde sanki bu yapıdan bağımsızmış gibi görünen olguların olması, sistemin temelindeki bu gerçeği değiştirmemektedir. Tekelci kapitalizm, yapısı ve ilişkileri gereği, hâkim olduğu bütün etki alanlarına, yaşamın kılcallarına ve ulaşabildiği her yere sızar.
*
Doğada hiçbir şey, çevresinden yalıtık, salt kendi olarak bulunamaz. Daha doğru bir ifadeyle bir şeyin “kendiliği”, çevresiyle olan ilişkilerinden ibarettir. Çevresiyle kurduğu ilişkileri dikkate almadan, bulunduğu çevredeki yeri bilmeden bir şeyi bilmek olanaksızdır. Burada geçen “şey” bir nesne ise çevresinden, bir insan ise toplumdan, bir olay ise tarihten yalıtık incelenemez.
Bu nedenle “şey” parçalanamaz; ilişkileri ve çevresiyle bir bütündür.
Tekelci kapitalizmin salt ekonomik bir sistem olmadığı zaten aleni bir saptamadır. Tekelci kapitalist sistem derken salt ekonomik değil aynı zamanda politik, ideolojik, toplumsal, kültürel bir sistem anlaşılmalıdır.
Tekelci kapitalizmin askeri yönü, ekonomisi, politikası ile edebiyat ve felsefesi arasında sınırı belli olmayan bir süreklilik vardır.
*
Tekelci Kapitalizmdeki İş Bölümü
Bugün hiçbir coğrafya, hiçbir alan dünyaya hükmeden bu sistemin dışında değildir. Ancak dünyaya baktığımızda farklı toplum ve coğrafyalarda zaman zaman uygulama farklılıkları görürüz. Bu farklı uygulamalar, birbirinden farklı sistemlerin olduğu ya da bir yerde tekelci kapitalizm varken diğer yerde başka bir sistemin uygulandığı anlamına mı gelir?
Yanıt net bir “hayır”dır. Tam burada tekelci kapitalizmdeki iş bölümü uygulamasından söz etmek gerekir.
Tekelci kapitalizmin metropol ülkeleriyle çevre ülkeleri arasında çok belirleyici bir işbölümü vardır. Her iki yerde de olanlar bu sisteme dâhildir ve her birinin varlığı, diğerini gerektirecek kadar birbirlerine bağlıdır.
Bu işbölümü zaman zaman birbirine zıt uygulamalar gerektirir. Tekelci kapitalizmin çeşitli toplumlarda duruma göre farklı eşkâlleri vardır.
Tekelci kapitalist sistemde iş bölümü gereği farklı ülkelerde görülen farklı uygulamalar tekelci kapitalizmin uygulanmamasını ya da etkisizliğini değil başarıyla ve etkili bir şekilde uygulandığını gösterir.
*
Tekelci Kapitalizmin Bütünlüğü
Bir ideolojinin alfabesini bilmek yetmez; gramerini ve noktalama işaretlerini de bilmek gerekir. Tekelci kapitalizm, bütünsel bir sistem olarak ele alınmazsa sık sık “görünmez olur”.
Tekelci kapitalizmi bütüncül bir sistem olarak kavrayamadığımızda önümüzdeki manzarada kesikli, bulanık ve esrarengiz alanlar görürüz.
Tekelci kapitalizmi bütün bir sistem olarak ele almadığınızda aşağıdaki soruları yanıtlamak olanaksızdır:
“Hollanda’da LGBT haklarını veren sistem niçin Suriye’de eşcinselleri öldüren örgütleri destekler?”
“Kanadalı şirketler kendi ülkesinde çevreyi korurken niçin Türkiye’de çevreyi kirletir?”
“Ganalı bir yazarın değerlendirme ölçütleri ile İngiliz bir yazarın ölçütleri niçin birbirinden farklıdır?”
“Amerika’nın en gelişmiş üniversitelerinde niçin İslamcı cihatçıların teorileri üretilir?”
“Kendi ülkesinde eşitliği ve laikliği savunan bir Avrupalı düşünür, Ortadoğu ülkelerinde niçin köleliği ve teokrasiyi savunur?
Bu gibi sorular, bu sistemi bütün bir sistem olarak ele almayan bir aklın yanıtlayamayacağı sorulardır.
Oysa sistem bütün olarak kavrandığında birbirine zıtmış gibi görünen bu olguların birbiriyle son derece uyumlu olduğu, bu olguların zıtlık ilişkisi değil tamamlayıcılık ilişkisi içinde olduğu anlaşılacaktır.
*
Tekelci kapitalizmin metropol ülkelerindeki temizlik ile çevre ülkelerindeki çöpler, aynı düzenin parçalarıdır; her birinin varlığı diğerini gerektirir.
Dünyanın en büyük lityum yataklarına sahip Bolivya’da sol eğilimli bir hükümete karşı yapılan darbeyi gündeme getiren bir tvitter kullanıcısına, lityumun en çok kullanıldığı elektrikli araçlar üreten Tesla‘nın sahibi Elon Musk şöyle yanıt vermişti:
İstediğimize darbe yapacağız! Buna alışın. (1)
Dünyanın sayılı kapitalistlerinden Elon Musk’ın Tesla şirketinin yaptığı araba ile Bolivya’daki darbe bir bütündür (2).
Bu bütünlüğü en iyi sermaye sınıfı bilir.
Bütün olarak ele alınmadığında İsveç’teki sosyal refah ile Afganistan'daki silahlanma, Danimarka’daki barış ile Suriye’deki savaş, Kanada’daki çevrecilik ile Türkiye’deki doğa talanı, birbirinden bağımsız olgular gibi görünecektir.
İsveç, Stocholm’deki kamusal yardım kadar Afganistan’da yeni silahların denenmesidir. WikiLeaks belgelerinde şöyle bir olay açıklanmıştı:
"İsveç, kendi ürettikleri JAS Gripen savaş uçağının promosyonunu yapabilmek için Afganistan'ı bombalamak istedi. (3-5)"
*
Lazkiye’de eşcinselleri binaların tepesinden atılan cihatçı grupları destekleyen Hollanda hükümeti ile Amsterdam’da LGBT haklarını veren Hollanda hükümeti, aynı Hollanda hükümetidir.
(6)
(7)
*
Eşcinsel olduğu gerekçesiyle Suriye’de binadan atılarak öldürülen eşcinsel ile Danimarka’da tanınan eşcinsel hakları, birbirine zıt olgular değil tersine aynı düzenin yerel görünümleridir. Bu nedenle Danimarka’daki eşcinsele verilen medeni haklar ile Suriye’deki eşcinselin öldürülmesi birbirinden ayrılamaz. Danimarka’daki kadın hakları, Suriye’deki cihatçıların kurduğu kadın köle pazarından yapılmıştır.
Kanada’daki X gölünün temizliği ile Kaz Dağları’ndaki siyanürlü altın madenciliği aynı sistemin yerel görünümleridir.
(8)
Kanada sadece Justin Trudeau’nun sempatik çorapları değil Kaz Dağları’nda siyanürle altın çıkaran Alamos Gold şirketi, Libya'ya atılan bombalardır.
(9)
Kanada başbakanının sempatik çorapları ile Kaz Dağları’ndaki siyanür bir bütündür. Bunu anlamak için Kanada başbakanının çoraplarına değil ellerine ve imzaladıklarına bakmak gerekir.
Tekelci kapitalizmin en büyük sosyal sonuçlarından birisi Kanada başbakanının çorabından etkilenecek zeka düzeyinde insanlar yaratmaktır; bu konuda çok yol aldıkları açıktır.
(10)
(11)
Afganistan’daki irrasyonelliğin Oxford’daki rasyonellik tarafından üretilmesi, tekelci kaptalizm için oldukça sıradan bir örnektir.
Bunların her biri bir bütündür. Tekelci kapitalizmin metropollerindeki çöpler, çevre ülkelere süpürülür. Tekelci kapitalizmin metropollerindeki temizlik, tablonun sadece bir kısmı olup tablonun sadece steril yüzünü görmek, tabloyu hiç anlamamaktır.
Bu ve sayısız benzeri örnekler, iş bölümünden kaynaklanan farklılıklar, sistemin bütünlüğünü gösterir.
*
Tekelci Kapitalizmin Esnekliği ve Düşmanından Öğrenmek
Tekelci kapitalizmin en güçlü özelliği esnek bir yapıda olması ve çok çabuk öğrenebilmesidir. Tekelci kapitalizmin bu özelliği, kendisine düşman olan ideolojilerin silahlarını alıp kendi çıkarlarına uygun olarak kullanabilme olanağı sağlar.
Tekelci kapitalizm, duruma göre en karşıtını bile kullanacak kadar esnektir.
Tekelci kapitalizmin amaca yönelmişliğindeki berraklık başka hiçbir ideoloji ile kıyaslanamaz. Tekelci kapitalizm bu anlamda son derece rasyonel davranır ve varlığını sürdürürken etrafındaki her durumdan ve her şeyden yararlanabilmesi bakımından özel bir beceri gösterir.
Tarihteki sosyalizm deneyimlerinde piyasa uygulamaları sosyalizm için yıkıcı olmuştur. Ancak tekelci kapitalizm içindeki sosyalizan ya da kamucu uygulamalar, tekelci kapitalizmin ömrünü uzatmıştır. 1929 bunalımı sonrası yaşama geçirilen sosyal devlet uygulamaları veya Avrupa ülkelerindeki kamucu politikalar, bu ülkelerde kitlelerin sisteme bağlanmasında önemli olmuştur.
*
Antikapitalist Kapitalizm (!)
Bir yüzyıl önceki klasik ya da rekabetçi kapitalizm ile bugünkü tekelci kapitalizmin işleyiş mekanizması zaman zaman birbirinden belirgin derecede ayrışır, sık sık da birbiriyle çelişir. Klasik kapitalizm analizleriyle tekelci kapitalizmin işleyişi anlaşılamaz.
Tekelci kapitalizm kapitalizmin bu çağa özgün bir hâli, insanlık için çok daha öldürücü bir evresi olduğu kadar belli bir ölçekte kapitalizm karşıtıdır da.
Kapitalizm, antikapitalizmle beslenebilir mi? Evet. Kapitalizmin silah olarak kullanmayacağı hiçbir şey yoktur. Özgürlüğü de, Marksizmi de, antikapitalizmi de… Tekelci kapitalizm asimile etme konusunda çok başarılıdır.
Eğer çok gerekliyle tekelci kapitalizm Marksizm ve Marksist de üretebilir ve üretmektedir.
*
Marksizmin Çalınması
Marksizm ideolojisi sermaye sınıfı tarafından gasbedilmiştir. Bu gasbın iki boyutu vardır: İlki yukarıda ifade edildiği gibi Marksist ideolojiden en çok yararlanan sınıfın sermaye sınıfı olmasıdır.
Günümüzde Marksist yöntem ile Marksist siyaset tarihte hiç olmadığı kadar birbirinden ayrışmıştır. Marksist siyaseti işgal eden kurumların büyük bir çoğunluğu, artık dünyaya Marksist yöntemle bakmamaktadır.
Dünyaya bakarken Marksist yöntemi en etkili şekilde kullananlar ise Marksist siyasete düşmandır. Şu çok açık bir olgudur ki günümüzde Marksist ideolojiden en çok yararlanan sınıf, bu ideolojinin merkeze aldığı işçi sınıfı değil bu ideolojinin doğal düşmanı olan sermaye sınıfıdır.
Tekelci kapitalizmin ideologları Marksist yöntemin gücünü Marksistlerden daha iyi bilmektedir. Bu ideologlar Marksizmin gücünün öylesine farkındadır ki bu gücü Marksizmin hitap ettiği işçi sınıfının kullanmaması için ciddi bir ideolojik savaş vermektedir. Tekelci kapitalizm Marksizme, Marksist yöntemle karşı çıkmakta, Marksizmi Marksist yöntemle alt etmektedir. Bunun doğal sonucu Marksizmin sermaye tarafından gaspının diğer boyutudur.
Marksizmin sermaye tarafından gaspının ikinci boyutu Marksizmin sermaye sınıfı için tehdit oluşturabilecek içerik ve kavramları üzerinde sermaye sınıfı ideologları tarafından yapılan mühendisliktir.
Amacından bağımsız olarak sosyal bilimlerdeki gelişmeler de egemenlerin kolayca kendi lehine kullandıkları araçları sağlamaktadır. Bugün sosyal bilimlerin baskın damarının en önemli işlevi Marksizmin temel ve sermaye için tehlikeli kavramlarını, daha zararsız kavramlarla değiştirmek veya bu kavramları sermayeye en az zarar verecek içeriklerle doldurmaktır.
*
Bir hayvanı yakalamak için o hayvanın yediği yemeği kullanmanız gerekir. Fareyi zehirlemek için zehir koyacaksanız farenin yediği peynire koymanız gerekir. Fare avlamak için farenin yemediği bir yiyeceğe örneğin zeytine zehir koymanın anlamı yoktur. Tavşanı zehirlemek isteyen, zehri havuca koymalıdır; zehir koyduğunuz et tavşanı zehirlemez.
Sol hareketi, solun ilgi duymadığı alanları değiştirerek değiştiremezsiniz. Örneğin din felsefesinin kavramlarını değiştirmenin sol düşünce üzerinde etkisi pek fazla olmayacaktır. Ancak Marksizmin kavramları üzerindeki değişim, sol hareketi kolayca yönlendirecektir.
Tekelci kapitalizmin akademilerinde yapılan Marksizm çalışmaları, tekelci kapitalizmin adil ve her düşünceye saygılı olmasından değil sol düşünceyi kontrol etme amacından dolayıdır.
*
Bir ideoloji ya da toplumsal düzenek ne kadar uzun bir süredir yürürlükteyse tekelci kapitalizmin onu etkisizleştirmesi o kadar kolay, o şeyi kendi lehine kullanma olasılığı da o kadar yüksektir. Ne kadar keskin olursa olsun yeterince süre dolaşımda ise düşman bir ideolojinin her taktiğinin panzehiri mutlaka bulunur. Sosyalizmin her silahını kendi lehine çevirmekte çok başarılı olmuştur.
Sermaye sınıfının mutlak hâkim olduğu, düşünce dünyasının iklimini belirleyen önde gelen sosyal bilim enstitüleri ve akademilerde Marksizm, adından söz edilsin ya da edilmesin, açık ya da örtük mücadele edilen bir ideolojidir. Bu mücadele açıktan yapıldığı gibi üstü örtük olarak da yapılmakta, antimarksizm, Marksizm olarak sunulabilmektedir. Sıradan bir işçi sendikasına dahi tahammül edemeyen sermaye sınıfının, kurumlarında Marksist ideologlar barındırması ve hatta bu tür çalışmalara fon ayırmasını “egemenlerin hoşgörüsü” olarak açıklamak, olan bitenden hiçbir şey anlamamaktır.
Sosyal bilimlere milyarlarca dolar para yatıran sermaye kendi Marksistini bile kendi yaratmaktadır.
Bu konunun detayları “Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme” kitabının 3. cildinde tartışılmıştır.
*
Batı sermaye sınıfının askeri müdahaleleri, kaba şiddeti, toplumlar üzerinde uyguladığı terör vs. Bunların hepsi bir siyasetin uygulamalarıdır.
“Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme” serisinin konusu, kaba ve dolayımsız şiddet değildir. Bu tür uygulamaların algılanması çok kolaydır. Bu kitap serisinin konusu, Batı sermaye sınıfının ideolojisinin dolayımsız kaba şiddet içeren uygulamaları değil, edebiyat, felsefe, sosyal bilimler gibi kültür alanlarındaki uygulanma mekanizmalarıdır.
Batı Sermaye sınıfının yakın zamandaki Suriye politikasında Suriye’nin cihatçılar tarafından işgali de vardır orada insani yardım kuruluşu adı altında operasyonel sivil toplum kuruluşları kurmak da vardır. Suriye’de cihatçının eline silah vermek de Türkiye’de toplumu bu politikaya uygun kıvama getirmek için sosyoloji araştırması yaptırmak da bu politikaya dahildir. İlki kötü, ikincisi iyidir diye bir şey yoktur. Cihatçının eline roketatar veren, Türkiye’yi mülteci akınına hazırlayacak sosyolojik tahliller üreten akademisyeni de fonlamaktadır.
Kafa kesen cihatçının bıçağı ile Türkiye’deki toplumu bu savaşın sonucu oluşan göçmen akınına hazırlayan akademisyenin klavyesi aynı politikanın farklı görünümleridir.
Suriye’yi bombalayan müttefik savaş uçağının yakıt parası da ”Türkiye bütün Suriyelilere vatandaşlık versin” diye araştırma yapan derneğin fonu da aynı siyaset tarafından verilmektedir. Rakka’da kafa kesen cihatçı ile F. Ebert Vakfının fonladığı akademisyen aynı siyasetin iki görünümüdür. Aralarındaki fark uygulama alanları ve şiddetin derecesindedir. Bu ikisi arasındaki dolayım farkı, bunları ayrı siyasetin birbirini tamamlayan parçaları olduğu gerçeğini unutturmamalıdır.
Türkiye’nin Suriye sınırını açan siyaset, Yunanistan sınırına duvar örmektedir. Afganistan’da Afganlıları bombalayan ideoloji, Türkiye’de “aslında Afganlılar’ın hiç suç işlemediğini” ispatlayan akademik çalışmaların parasını da ödemektedir.
Bunlar birbirinden ayrılamaz, ayrıştırılamaz parçalardır; biri olmaksızın diğeri anlaşılamaz. Birbirinden bağımsızmış gibi görünen bu olgular arasında son derece tutarlı bir süreklilik ve uyum vardır.
*
Sermayenin Sınıf Bilinci
İnsanların sınıfsal durumu elbette bilincini belirler ancak bu belirlenim doğrudan ve mutlak bir belirlenim değildir. Nesnel olarak ezilen bir sınıftayken ezen sınıflar gibi düşünen milyonlarca insan vardır.
Dünyanın neredeyse her yerinde ezilen sınıfların insan sayısı ezen sınıflara göre çok daha fazla olmasına rağmen dünyanın birçok yerinde bu insanların büyük bir çoğunluğu oylarını, kendilerini ezen sınıfları temsil eden partilere vermektedir. Çünkü egemen sınıfın kendi sınıf bilincini ezilen sınıfın bilincine ihraç etme süreci, büyük bir başarıyla sürmektedir. Cebinde yiyecek ekmek parası olmayan milyonlarca insanın sermaye sınıfının grameriyle konuşması bu “bilinç nakli”nin doğal bir sonucudur. Toplumdaki sıradan insanın zihni bununla işgal edildiği için bu insanlar zihinlerinde buldukları bilinci kendileri için doğal bilinç olarak görmektedir.
*
Bütüne Karşı Parça
Sermaye sınıfı, tarihinin bütün evrelerinde dünyayı hep bütüncül kavramış ama kitleleri bütünü kavramaktan uzaklaştırmak için sabırlı bir mücadele vermiştir. Tekelci kapitalizmin hâkim olduğu dünyada ezilen sınıflar, sınıf bilincinden yoksun milyonlarca tikelden oluşmuştur, böyle bir muhalefet karşısında dünyaya yüksek bir sınıf bilinciyle bütünsel bakan sermaye sınıfı daima kazanacaktır.
Kitlelerin, tek tek birbiriyle ilişkisiz bireylerin kaba toplamından oluştuğu bir dünyada sermayenin sınıf aklı daima galip çıkacaktır. Ezilen sınıfların tikellikleri övülüp teşvik edilirken tümel sermaye sınıfının olacaktır.
Tekelci kapitalizmin sistematik uygulamalarının ürettiği dünyanın bütünlüğü karşısında insan güçsüz ve savunmasızdır. Tekil insana bırakılan şey, parçalı ve kendi mikroçevresiyle sınırlı yerel bir dünyadır. Tekil insanın parçalanmış dünyasının, tekelci kapitalizmin bireylerin karşısına çıkardığı bütünlükle baş etme olanağı yoktur. İnsan, bütünlüğe karşı parçalarla savaşamaz.
*
Bir Sınıf Savaşı Silahı Olarak "Sınıfın İnkarı"
Ezilen sınıflar düşünsel olarak silahsızlandırılmıştır. Egemen sınıfın yüksek sınıf bilinci karşısında sınıf bilinci tahrif edilmiş, dağılmış ya da bilincine “egemen sınıf bilinci transplante edilmiş” bir ezilen sınıfın hiçbir başarı olasılığı yoktur.
Çünkü sınıf savaşını, önünde sonunda sınıf bilinci en yüksek olan sınıf kazanır.
Sermaye sınıfının tamamen sınıfsal karakterde olan saldırılarına karşı en az onlar kadar yüksek bir sınıf bilinci ile karşı çıkılmayan her mücadele yenilmeye mahkumdur.
Kültürün bütün alanlarında ezilenleri sınıf bilincinden arındırma mekanizmaları büyük bir dikkatle işlemektedir.
Sınıfa karşı sınıf savaşında yüksek sınıf bilincinin rakibi üstünde sağladığı doğal başarıdır bu. Sermaye sınıfının başta edebiyat ve felsefe alanlarında olmak üzere sosyal bilimlerde bir beyin cerrahı kadar titiz etkinliklerinin gerekçesi de budur.
Sınıf bilincinin ne kadar etkili bir silah olduğunu bilmek sınıf bilincinin bir alametidir; sömürülen kitlenin “sınıf diye bir şey kalmadı” diye inandırılmaları da bu sınıf savaşının bir sonucudur.
*
Egemenler için önemli olan insanı boyun eğecek hale getirmektir; kime boyun eğdiği ikincil bir konudur. Bir insanı boyun eğecek hale getirmek zordur ancak en kritik değişiklik budur. Bu bir kez başarıldığında, karşısında boyun eğilen şeyin değişmesi çok kolaydır.
Dünyayı aklın dışında, maddeyi aşkın süreçlerle açıklamak da buna benzer.
Akılsızlaştırma, tekelci kapitalizm ile tesadüfi bir beraberlik içinde değildir. Tersine tekelci kapitalizmle akılsızlaştırma yapısal bir birliktelik oluşturur.
Önemli olan aklın dışına çıkılmasıdır; nereye çıkıldığı değil…
Bir kez bu gerçekleştikten sonra akıl dışı açıklamalar kolayca birbirinin yerini alabilir. Balık burcuna inanan kolayca ruh çağırabilir; uğur kolyesi olan cin de çıkarabilir.
Evrene enerji yollayıp isteklerinin olacağına inanan, türbeye çaput da bağlayabilir.
O sınırı aştıktan sonra birbirlerine geçiş çok kolaydır. Akıl dışının geniş ovalarına kurulduktan sonra düşünce çadırının nereye kurulduğu bir detaydır; bugün buraya kurulan çadır, yarın başka yere kurulur. Akıl dışılığın düzlüklerinde kimse kimseye pasaport sormaz.
*
Sermayenin Ahlakı
Tarih boyunca kitlelerin elde ettiği haklar elbette uzun mücadeleler sonucu elde edilmiştir. Bunu her şeyden önce en başa yazmak gerekir. Ancak tarihi olguların hiçbiri göz ardı edilmemelidir.
Haklar zaman zaman salt mücadeleler sonucunda değil eskimiş üretim biçiminin, eskimiş ilişkiler bütününün değişip yeni ilişkiler sistemine geçilmesinin bir yan ürünü olarak elde edilmiştir.
Tarih boyunca bazı hakların verilmesi; egemen sınıfın çıkarlarının değişmesi, üretim ilişkilerindeki köklü değişimler sonrasında eski durumun egemen sınıf için karlı olmaması sonucu oluşmuştur.
Örneğin 21. yüzyılda tekelci kapitalizmin metropol ülkelerinde yani sanayileşmiş bir sistemde klasik anlamda kölelik artık verimli ve karlı bir kurum değildir. 21. yüzyılda bir köle, bir işçiden çok daha maliyetlidir.
Ezilen sınıfların köleliğin kaldırılması talebi, böyle bir durumda sermaye tarafından desteklenecektir.
Bu durumda köleliğin kaldırılması sermaye sınıfına dışarıdan dayatılan, sermayenin yapmak zorunda kaldığı bir hareket değildir.
Kölelik insanlık dışı bir şey olduğu için değil, artık karlı olmadığı için kaldırılmıştır.
Kitlelere okuma yazma öğretilmesi ve okullaşma, kitlelerin yaşamını iyileştirmesi için değil üretimde verimliliği arttırdığı için yaygınlaşmıştır.
Örneğin bugün İsviçre’de kölelere ihtiyaç var mıdır? Microsoft, Google ya da Amazonların baskın olduğu bir dünyada, sermaye için yemeği, sağlık sorunları ve her türlü masrafıyla 7-24 işverene ait olan bir köle mi daha karlıdır yoksa sadece emeğini kiralayabildiği ve bütün ihtiyaçları kendi sorumluluğunda olan bir işçi mi?
Sermaye sınıfı üretim ilişkilerindeki esneklik ve değişkenlikten kaynaklanan bu tür olayların ezilen sınıflar tarafından gerçekleştirilmesine ses çıkarmaz, onaylar ve zaman zaman da teşvik eder.
Sermaye sınıfının gündem ve ihtiyaçlarının değişmesi sonucu yaşanan dönüşümleri, sanki sol /sosyalistlerin mücadele etmesiyle zoraki dönüşmüş gibi ele almak çok sık rastlanan bir entelektüel körlük çeşididir.
Ulus ve cinsiyet rollerinin zayıflamasının nedeni salt solun mücadelesinden değil tekelci kapitalizmin dinamiklerinden kaynaklanır.
Tekelci kapitalizm için ideal birey tiplerinden biri her türlü aidiyetten koparılmış bir bireydir. Aidiyetinin kökeni ne olursa olsun ister feodal, ister geleneksel, ister ulusal, ister toplumsal vs. ulussuzlaştırılmış, cinsiyetsizleştirilmiş, ailesizleştirilmiş, memleketsizleştirilmiş salt birey, tekelci kapitalizmin ideal bireyidir. Bu sistem için böyle bir birey, "eşit metadaş" olarak en ideal insandır.
Tekelci kapitalizmin cinsiyetsizleştirmesi, cinsel sömürüye karşı olduğu için değil, ulussuzlaştırması ulus devletin kültürler üzerine baskısına karşı olduğundan değildir.
*
Köleliğe ya da Çocuk İşçiliğine Karşı Olmak
Sanayileşmiş bir toplumda sermayenin köleliğe karşı çıkması ahlaki bir tutum değil iktisadi bir tutumdur.
Bugün tekelci kapitalizmin önündeki bütün engeller kaldırılsa (ki bu durum büyük oranda böyledir) ve tekelci kapitalizmin köleliği getirme gücü olsa (ki bu gücü vardır) metropol ülkeler için bunu asla istemezdi; çünkü kölelik, tekelci kapitalizmin metropollerinde "eşit metadaşlık sistemi"ne çoğu kez uygun değildir. Bugün sermayenin metropol ülkelerinde köleliği geri getirmek isteseniz buna ilk karşı çıkacaklar tekelci kapitalizmin en büyük aktörleri olacaktır; karşı çıkış gerekçelerinin ise elbette karsızlık ya da ekonomik gerekçeler değil kesinlikle insan hakları çerçevesinde olacağını tahmin etmek zor değildir.
Köleliğin daha karlı olduğu gelişmemiş ülkelerde ise bu zaten vardır.
Şunu asla unutmamak gerekir:
Sermayenin tek bir yönü, tek bir amacı, tek bir ahlakı vardır:
Kar etmek…
Sermaye için karlı olan her şey ahlakidir.
Çocuk işçiliği ya da kölelik gibi uygulamalar ile tekelci kapitalizm arasında aşılmaz duvarlar, herhangi bir ahlaki engel ya da büyük bir siyasi bariyer yoktur. Tekelci kapitalizm, çocuk işçiliğine ya da köleliğe insanlık dışı bir uygulama olduğu için karşı değildir, bu uygulamalar yeterince karlı olmadığı için karşıdır. Tekelci kapitalizm için belirleyici olan tek ölçüt, bu uygulamaların karlı olup olmamasıdır. Daha fazla kar getireceği anlaşıldığında çocuk işçiliği ya da köleliğin getirilmesi sermaye için çocuk oyuncağıdır.
Bunu belirleyen tek şey sermayenin iktisadi ihtiyaçlarıdır. 2023 yılında ABD'nin Iowa eyaletinde çocuk işçiliği ile ilgili bir yasa tasarısı hazırlanmıştır (12). Bu yasayla 16 yaşın altındaki çocukların çalışma saati günde dört saatten altı saate çıkmakta, önceden yasaklanmış sektörlerde bir eğitim programının parçası olmaları hâlinde çocukların çalışmasına izin verilmektedir.
(12)
Bu olaydan kısa süre önce Arkansas'ta çocuk işçiliği düzenlemelerini gevşeten ve çocuk işçiliğinin önünü açan bir yasa onaylanmıştır. Habere göre sırada Minnesota, Ohio ve Wisconsin vardır.
*
Tarihin Molozları
Sermaye, üretim ilişkilerinin değişmesi sonucunda gerisinde bıraktığı “tarihsel molozları”, “iktisat atıkları”nı ve bunun ürettiği “toplumsal kalıntıları” hep sola temizletmiştir. Tekelci kapitalizmin çöplerini sola toplatması son yüzyılda sık tekrarlanan bir olgudur.
Sol ise bunları bunları kendi hanesine yazmakta, kendi mücadeleleriyle elde edilmiş birer kazanım gibi görmektedir. Oysa tekelci kapitalizmin temel birimi olan "eşit metadaşlık sistemi" için bunlar birer ayak bağıdır.
Örneğin “ulus devlet” kategorisi, sosyalist bir kategori değildir. Sosyalizm, bütün tarihi boyunca enternasyonalizmi, işçilerin kardeşliğini ve sınırsız bir dünyayı hedeflemiştir. Peki o halde günümüzde tekelci kapitalizmin ulus devletleri tasfiye edişi sosyalist bir uygulama mıdır? Bugün ulus devletlerin zayıflaması sosyalist mücadele ile mi olmuştur? Bunu anlamanın en basit yolu şu soruyu sormaktır:
Bu tür gelişmeler, bizi sınıfsız sömürüsüz bir dünyaya mı yaklaştırmaktadır yoksa sömürüyü arttırmakta mıdır?
Ulus devletlerin tasfiye edilmesi bizi sosyalist bir dünyaya mı yaklaştırmaktadır yoksa sermayenin hâkimiyetini mi arttırmaktadır? Örneğin Yugoslavya’nın 7 ayrı devlete bölünmesi, o halkları daha mı özgürleştirmiştir yoksa daha mı bağımlı kılmıştır?
Soruyu böyle sormadığımızda kendinizi ilkeli bir sosyalist zannederken bir anda tekelci kapitalizmin politik uygulamalarına alkış tutan bir sosyalist olarak bulabilirsiniz.
*
Tekelci Kapitalizmin Antikomünizmi Bir Hezeyan mıdır?
…Dünyanın sonunu hayal etmek, kapitalizmin sonunu hayal etmekten daha kolaydır… Fredric Jameson (13)
Tekelci kapitalizm, özel mülkiyeti bütün varlığının temeline yerleştiren bir insan tipi üretmiştir. Bu insan tipi tekelci kapitalizmin bir ürünü olduğu kadar temel birimidir de. Öyle ki bu insan bütün insanlığın yok olduğu, insanlığın uzayda koloni kurduğu ya da insanların ölümsüz olduğu bir geleceği kolayca hayal edebilirken özel mülkiyetin olmadığı bir dünyayı hayal edememektedir. Özel mülkiyet, tekelci kapitalizmin merkezindeki unsurdur ve onunla özdeşleştirilmiştir. Bu sistem için en tehlikeli olan şey özel mülkiyet karşıtlığıdır. Bunun çok basit bir nedeni vardır.
20. yüzyılda tekelci kapitalizmin SSCB’nin varlığını tehdit olarak görmesi salt askeri bir durum değildir. Aşağıdaki grafik çeşitli ülkelerdeki en zengin %1’lik kesimin gelirin ne kadarını aldığını göstermektedir.
(14,15)
Çin, Fransa, Rusya, İsveç, Birleşik Krallık ve ABD’de grafikler birbirine paralel görünmektedir. 20. Yüzyılın başında en zengin %1’lik kesimin geliri zirvede iken Sovyet Devrimi olmuş ve bu gelir bu ülkelerin tamamında düşmüştür. SSCB’nin çöktüğü 90’lı yılların başında ise bu ülkelerin hepsinde en zenginlerin toplam gelirden aldığı oran hızlıca artmıştır. Hatta Rusya’daki en zengin %1’lik kesimin günümüzde el koyduğu gelir oranı, 1917 öncesi Çarlık Rusyasındakinden çok daha fazladır.
İç yapısından, sosyalizmi ne denli uygulamasından, tartışmalı politikalarından bağımsız olarak SSCB’nin var olduğu bir dünyada zenginliğe el koyan sınıf, bunu yeterince başaramıyordu. Sonuç olarak SSCB’nin olduğu bir dünyada en zengin %1’lik kesimin geliri düşükken SSCB yıkıldıktan sonra bu oran artmıştır.
Tekelci kapitalizmin SSCB’ye ve komünizme olan düşmanlığı bir saplantı ya da salt ideolojik bir tutum değil son derece rasyonel ve somut ekonomik nedenlere bağlıdır. 20. yüzyıl boyunca tekelci kapitalizmin kaymağını yiyen sınıfın önündeki en büyük engel, Sovyet sistemidir.
*
Bu sistem özel mülkiyete karşı en küçük bir tehdit gördüğünde bütün uygarlığına zarar verme pahasına bile olsa o tehlikeyi yok etme refleksi üretmiştir. Özel mülkiyete karşı en küçük bir tehdit gördüğünde bu tehlikeyi gidermek için her şeyi feda edebilir; buna kendi uygarlığı da dahildir.
Bunun kaçınılmaz sonuçları vardır. Tekelci kapitalist sistemin siyasal yelpazesinde en sağından en soluna, faşistinden komünistine, sosyalistinden yeşiline dek üzerinde anlaşılan en temel ilke “özel mülkiyetin kutsallığı” ve doğal olarak antikomünizmdir. Bu ortaklık tekelci kapitalist sistemdeki siyasal etkinliğin temel konumu, ezeli ve ebedi antlaşması, bir tür fabrika ayarıdır. Ortada özel mülkiyete karşı bir tehdit varsa ne İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, ne modern hukuk ne de insanın devredilemez hakları kalır.
Özel mülkiyet tehlikedeyse her şey teferruattır. Özel mülkiyet tehlikedeyse Batı sermaye sınıfı Nazizmi bile dost edinmiştir. 2. Dünya Savaşı öncesinde yapılan şey tam olarak budur.
Faşizm, tekelci kapitalizmin gayrimeşru ve yaramaz çocuğudur. Faşizm, “aşırıya kaçtığında” onu dövebilir, tokat atabilir ama o önünde sonunda o ailenin çocuğudur.
Sonunda bir seçim yapmak zorunda kaldığında ya da sistem tehlikeye girdiğinde komünizme karşı onu çağırmaktan hiçbir şekilde çekinmez.
Şunu kolayca saptayabiliriz:
21. yüzyılın üst yapı kurumlarına rengini veren ve bu kurumların üzerinde yükseldiği kurucu ilke, Soğuk Savaş döneminden olduğu gibi miras alınan antikomünizmdir.
20. yüzyıldan 21. yüzyıla fıtıklaşan politik ve düşünsel miras budur.
Antikomünizm öylesine vahşidir ki 21. yüzyılın komünizmi içine dahi girmiştir.
Yıkılmış, yok olmuş bir sistemin cesedinin hala tekmeleniyor olması, temeli olmayan bir hezeyandan kaynaklanmamaktadır. SSCB düzeni on yıllar önce yıkıldığı halde hala antikomünist, antistalinist propagandaya enerji harcandığının, bütün kültür aygıtlarında sistematik olarak işleniyor olmasının açıklaması budur.
*
Sermaye sınıfı, insanlığın neredeyse bütün tarihsel kazanımlarını tek tek iptal etmektedir. Aydınlanma, seküler düşünce, eşit yurttaşlık gibi daha “yeni”leri bir yana “adil yargılanma hakkı” ya da “yargılanarak cezalandırma” gibi “işkence yapmama” gibi kazanımlar bir yana (bunların da ne derece uygulandığı tartışmalıdır), vücut bütünlüğünün korunması gibi çok çok temel hakların bile gerisindedir. İnsanlığın genel durumu, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Büyük Fransız Devrimi, Amerikan Özgürlük Bildirgesi değil, zaman zaman 1215 Magna Carta’nın bile gerisindedir.
21. yüzyılda bu anlamıyla insan türü artık “geçmişe doğru” ilerlemektedir.
EDEBİYATLA AHMAKLAŞTIRMA FELSEFEYLE ÇÖKERTME 5. CİLT
Taylan Kara
Kaynaklar
1. https://twitter.com/panoparker/status/1318157559266762752/photo/1 (Erişim tarihi: 14. 09. 2023)
2. https://sputniknews.com.tr/20200726/musk-bolivyada-lityum-icin-morelesin-devrilmesinin-sorumlulugunu-ustlendi-kime-istiyorsak-darbe-1042530498.html (Erişim tarihi: 14. 09. 2023)
3. https://t.co/FFy8cbSJDs?amp=1 (Erişim tarihi: 14. 09. 2023)
4. https://twitter.com/wikileaks/status/1428710758305734658 (Erişim tarihi: 14. 09. 2023)
5. https://twitter.com/freeassangetr/status/1428718792058757127 (Erişim tarihi: 14. 09. 2023)
6. https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45484104 (Erişim tarihi: 14. 09. 2023)
7. https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/hollanda-savas-sucu-isleyen-suriyedeki-gruplari-destekledi-1079802 (Erişim tarihi: 14. 09. 2023)
8. https://www.birgun.net/haber/kaz-daglari-nda-195-bin-agaci-kesen-alamos-gold-devletten-tazminat-alarak-sahadan-cekildi-320993 (Erişim tarihi: 14. 09. 2023)
9. https://dogruhaber.com.tr/mobil/haber/5377-kanada-jetleri-libyaya-55-ton-bomba-atmis/ (Erişim tarihi: 14. 09. 2023)
10. https://www.yenisafak.com/dunya/khalsa-gunune-trudeaunun-coraplari-damga-vurdu-2651491 (Erişim tarihi: 14. 09. 2023)
11. http://www.cumhuriyet.com.tr/foto/foto_galeri/915004/1/Kanada_Basbakani_Trudeau_nun_ordekli_coraplari_Davos_a_damga_vurdu.html (Erişim tarihi: 14. 09. 2023)
12. https://www.theguardian.com/us-news/2023/apr/18/iowa-senate-child-labor-law (Erişim tarihi: 14. 09. 2023)
13. F. Jameson, Archaelogy of the Future, Verso, Newyork, 2005.
14. https://threadreaderapp.com/thread/1675109516868820995.html (Erişim tarihi: 14. 09. 2023)
15. https://twitter.com/rubenbmathisen/status/1675625677893033984/photo/1 (Erişim tarihi: 14. 09. 2023)
Comments