Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme 2. Cilt (2020)
“Kültür ve sanatta bize ‘en iyi’ diye sunulanlar esasında sadece menüdeki tercihlerle sınırlıdır.” U. Eco
“Türkiye’de siyasal iktidar kimdir?” sorusunun yanıtı basittir. Bu ülkede siyasal gücü elinde tutan bir parti, yöneticileri atayan bir hükümet, bir başbakan, birçok bakan ve cumhurbaşkanı vardır. Valileri, yüksek yargıyı, devletin çeşitli kademelerindeki binlerce yöneticiyi atayan bir aygıt, bu aygıtın kolluk gücü, ideolojisi ve dünyaya baktığı pencere vardır. “Siyasal iktidar” dendiğinde çok kabaca akla bunlar gelir.
Türkiye’de edebiyat alanında bir iktidar var mıdır? Tartışmasız vardır. Edebiyatta kimler ya da hangi anlayış iktidardadır? Bir ülkenin edebiyatını hangi kişi, mekanizma veya kurumlar belirler? Yayınevleri, gazetelerin kültür-sanat sayfaları, kitap ekleri, edebiyat dergileri, edebiyat ödülleri, eleştirmenler, öne çıkarılan yazarlar, en çok satan kitaplar… Listeyi uzatmak mümkündür. Bu organları kimler elinde tutuyorsa, bu organları kimler kontrol ediyorsa, bu mecralarda kimin anlayışı hâkimse edebiyatta iktidar olanlar da onlardır. Konuyu daha da somutlaştıralım.
Gazetelerin kültür sanat sayfalarında hangi tip kitaplar tanıtılır? Kitap eklerinde hangi anlayıştaki kitaplar ve yazarlar tanıtılır ve okura önerilir? Edebiyat ödüllerinin jürileri kimlerdir ve bu ödüller kimlere hangi mekanizmalarla verilir? Türkiye’de en büyük yayınevleri hangileridir? Bu soruları yanıtladığımızda “edebiyatta kim iktidardır?” sorusunu yanıtlamış oluruz.
*
Edebiyat iktidarının “bakanlar kurulu”
Örneğin Türkiye’de verilen edebiyat ödüllerinin seçici kurul üyeleri hep bir grup insandan oluşmaktadır.
2013 yılında verilen 23 edebiyat ödülünde üçten fazla jüri üyeliği yapmış isimler şunlardır:
Doğan Hızlan: 16 kez,
Hilmi Yavuz: 5 kez,
Cevat Çapan: 4 kez,
Egemen Berköz: 4 kez,
Metin Celâl: 4 kez,
Refik Durbaş: 4 kez.(1)
(Türkiye’de edebiyat ödülleri nasıl verilir?
2013 yılında üç kez seçici kurulda yer alan 10 kişi daha vardır. Siz yukarıdaki listeyi “Edebiyattaki iktidarın bakanlar kurulu” olarak da okuyabilirsiniz.
Edebiyat dünyasında öne çıkarılan ve ödül verilerek okura sunulan kitapları bu isimler belirlemektedir.
*
Muhalefeti ele geçirmiş iktidar
Türkiye’de siyaseten kendini, soldan sağa siyasal yelpazenin çeşitli yerlerinde tanımlayan birçok yayın organı vardır. Sosyal demokrat ya da liberal, merkez sağ ya da sosyalist, muhafazakâr ya da komünist…
Her gazete, dergi ya da kurumun siyasal olarak kendini tanımladığı bir yer, bir duruşu vardır. Siyasal olarak Cumhuriyet gazetesi ile Hürriyet gazetesi, Milliyet gazetesi ile Birgün gazetesi, Türk Tabipleri Birliği ile devlete bağlı bir kurum olan Kültür Bakanlığı birbirlerinden farklıdır. Oysa bu sayılan gazete ve kurumların verdiği ödüllerin tamamında aynı kişi bulunmaktadır.
Birgün gazetesinin 2009 yılında düzenlediği Reha Mağden Öykü Ödülü’nün jüri başkanı Doğan Hızlan’dır.(2)
Milliyet gazetesinin düzenlediği Haldun Taner Öykü Ödülü’nün jüri başkanı Doğan Hızlan’dır.(3)
Cumhuriyet gazetesinin düzenlediği Yunus Nadi Şiir Ödülü’nün jürisinde Doğan Hızlan bulunmaktadır.(4)
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Hürriyet gazetesi tarafından düzenlenen Çetin Emeç Gazetecilik Ödülü’nün jürisinde ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin düzenlediği Sedat Simavi Ödülü’nün edebiyat alanındaki jürisinde Doğan Hızlan vardır.(5,6)
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Behçet Aysan Şiir Ödülü jürisinde(7) ve TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı Danışma Kurulu’nda da Doğan Hızlan vardır.(8)
Kültür Bakanlığı’nın Edebiyat Teşviki olarak dağıtılması için verdiği 463 bin TL’nin dağıtım kurulu’nda da Doğan Hızlan olduğu yazılmaktadır.(9,10)
Muhalif olarak bilinen Birgün gazetesinin, Cumhuriyet gazetesinin, TTB’nin düzenlediği edebiyat ödüllerinde de, Kültür Bakanlığı teşvik jürisi ya da Hürriyet gazetesinin düzenlediği ödülde de aynı kişi vardır.
Bu nasıl olabilir? İktidardaki bir bakan, hem AKP, hem CHP, hem MHP, hem de HDP’nin yöneticisi olsaydı bunu nasıl karşılardınız? Birbirinden bu kadar farklı siyasal görüşleri olan kurumların, kültür konusunda da “birbirlerinden farklı görüşleri olması gerekmez mi? Gerekmiyor, çünkü siyaseten ayrı yerlerde olsalar dahi kültür-sanat anlayışları ve edebiyata bakışları birbirlerinden farklı değildir.
*
Siyasal torpiller kötü, edebiyat torpilleri iyi!
Bir bakan, kendi oğlunu, kardeşini ya da akrabasını liyakat gözetmeksizin bir makama getirdiğinde haklı olarak karşı çıkılmaktadır. Bunu saptamak ve karşı çıkmak için alt düzeyde bir kavrayış ve bir parça ahlak yeterlidir. Edebiyattaki benzer uygulamalara karşı tutumumuz nedir? Örneğin 2003 yılı Behçet Necatigil Şiir Ödülü, Hilmi Yavuz’un jüri üyesi olduğu bir kurul tarafından Hilmi Yavuz’un oğlu Ali Hikmet’e verilmiştir(11). (Bu konuda Hilmi Yavuz’un gönderdiği yanıt yazının sonundadır.)
2007 yılında Duygu Asena Ödülü, İpek Çalışlar’ın bizzat kendisinin seçtiği seçiciler kurulu tarafından İpek Çalışlar’a verilmiştir.(12,13)
2006 yılında TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı Danışma Kurulu başkanı Doğan Hızlan, başkanı olduğu seçici kurul tarafından “onur yazarı” seçilmiştir; yani kendi kendisini “onur yazarı” seçmiştir.(14)
(Kendi kendisine ödül veren jüri
Bu örnekler, normal, meşru ya da açıklanabilir uygulamalar mıdır?
Peki siyasal iktidarın bu yaptıkları ile edebiyat iktidarının bu yaptıkları arasında ne fark vardır? Ülkeyi yönetenlerin çocuklarını, eşlerini, akrabalarını devletin kurumlarına doldurmaları torpil de edebiyat ödülünü eşe, dosta, ahbaba ve hatta kendi kendine verilmesi torpil değil midir?
*
99 yıllığına Can Yayınları’na kiralanan Yunus Nadi Ödülü!
Havaalanı yapan bir şirket, havaalanı ihalelerinin çoğunu aldığında haklı olarak bu ihalelerde yolsuzluk yapıldığını düşünürüz. Ortada birçok şirket varken çoğu ihalenin belirli bir şirkete gitmesi, makul düşünen hiç kimseye normal gelemez. Hele bu şirket siyasal iktidara yakın bir şirket ise şüphelerimiz büsbütün artar. Geçmişte olan birçok olay da bu şüphelerimizi haklı çıkartmıştır. Peki edebiyat alanında benzeri olaylara karşı tutumumuz nedir?
Örneğin Türkiye’nin en saygın birkaç edebiyat ödülünden biri olarak bilinen Yunus Nadi Ödülü, 2002’den 2018 yılına kadar geçen 17 yılın 14 yılında Can Yayınları’ndan çıkan kitaplara verilmiştir.(15)
(Yunus Nadi Ödülleri'ni neden hep Can Yayınları alır?
2014 yılında Yunus Nadi Öykü Ödülü seçiciler kurulunda yer alan beş üyenin dördü (biri editörü olmak üzere) Can Yayınları’nın yazarlarıdır.(16)
Can Yayınları’nın editörü Faruk Duman’ın jüri üyesi olduğu kurul, 2014 yılında Başar Başarır’a Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü vermiştir. Hemen ertesi yıl Dünya Kitap Ödülü’nü ise Faruk Duman alır, bu kez ise jüride Başar Başarır vardır.
Havaalanı ihalesini yapan kurulda, ihaleyi alan şirketin yöneticileri olsaydı ne düşünürdünüz? Eurovizyon şarkı yarışmasını 17 yılda 14 kez İsveç kazansaydı ve seçici kurul İsveçlilerden oluşsaydı bunu normal karşılar mıydınız? Edebiyattaki bu durum, verdiğim bu örneklerden farklı mıdır?
Yol ihalelerinin hep aynı yandaş firmaya gitmesi torpil de Yunus Nadi Edebiyat Ödülleri’nin hep aynı yayınevine (17 yılda 14 kez) gitmiş olması torpil sayılmıyor mu?
2018 yılı Yunus Nadi ÖYKÜ Ödülü, yazar Yiğit Bener’e verilmiştir.(17) Yiğit Bener, Yunus Nadi ROMAN Ödülü’nün jürisindedir. Yani ödül, aynı yarışmanın diğer jürisinde olan bir yazara verilmiştir.
Bakanlığın yaptığı bir ihalede benzer bir durum görseydiniz bu normal gelir miydi?
En sıradan yarışmalarda bile uygulanan çok basit bir kural vardır: Yarışmaya, yarışmayı düzenleyen kurum personeli, jüri üyeleri ve 1. derece yakınları katılamaz.
İnternette tamamen tesadüfen rastladığım, “Tezgâh Tasarımı Yarışması”nda bile şartnamede böyle bir madde vardır:
“Personel, Değerlendirme Komitesi Üyeleri ve birinci dereceden yakınları yarışmaya katılamaz.”(18)
*
Edebiyatta teşvikler / Seçmene kömür, edebiyatçıya “teşvik”
Edebiyattaki teşvikler hakkında ne düşünüyorsunuz?
2014 yılında Kültür Bakanlığı 50 yazara 463 bin TL edebiyat teşviği vermiştir.(9,10) Bakanlık, bu 50 yazarın adını açıklamamıştır. Bu paranın dağıtılmasını düzenleyen seçici kurulun adları da açıklanmamaktadır. Gayrı resmi olarak bu kişilerin Doğan Hızlan, İskender Pala, Münir Üstün ve Metin Celal olduğu yazılmıştır ve bu şimdiye kadar hiç yalanlanmamıştır. Bu 5 jüri üyesinin 50 yazara dağıttığı 463 bin TL’nin kime, ne kadar ve niçin verildiği belli değildir.
Siyasal iktidar bir kilo makarna, bir çuval kömür dağıtırken bile insanları siyasal görüşlerine göre, kendisinden taraf olup olmadığına göre ayırmaktadır. Bu, haklı olarak karşı çıktığımız bir durumdur. Peki Kültür Bakanlığı’nın “edebiyat teşviki” adı altında edebiyatçılara dağıttığı 463 bin TL nasıl bu kadar doğal görülebilir?
Makarna ve kömürle “seçmen kafalamaya” karşı olup da 463 bin TL ile “yazar kafalama”yı desteklemek nasıl bir ruh hâlidir? Yandaş seçmenlere dağıtılan kömür ve makarna ne kadar “sosyal yardım” ise bakanlığın 50 kişiye verdiği para da o kadar “edebiyat teşviki”dir. 1 kilo makarna dağıtılırken bile siyasal görüşüne göre insanları ayıran bir sistem 463 bin TL’yi dağıtırken adil mi olacaktır?
*
Kitap ekleri ve penguenler
Aynı tornadan çıkmış, birbirlerine penguenler gibi benzeyen onlarca kitap eki, gazetelerin kültür sayfaları birer çeşitlilik göstergesi midir? Acaba onlarca kitap eki, kültür sayfası, yüzlerce kitap tanıtım yazısı hangi yazarları tanıtır? Hangilerini görür, hangilerini hiç ama hiç görmez?
Türkiye’de edebiyat iktidarının “star yazarları” vardır. Bu star yazarlar birer puttur. Bu yayın organlarında edebiyat iktidarının star yazarları hakkında bir tek olumsuz eleştiri bulamazsınız. Roman diye çıkarılmış kitaplarda karakter, olay örgüsü, kurgu yoktur. Kitabın karakteri yazarın kuklasıdır. Hangi ölçütle ele alırsanız alın beşinci sınıf bir metindir ama edebiyat iktidarının kitap eklerinde “başyapıt” diye övülür.
Bu yazarlar, edebiyat dünyasının olanaklarına erişim bakımından, 400 metrelik bir koşuya 350 metre önden başlayan atletler gibidir, yarışmada birinci olduktan sonra seyircilere ne kadar çok çalıştıklarını anlatırlar.
Örneğin Perihan Mağden’in Ali ile Ramazan adlı son derece niteliksiz bir romanı sistematik olarak yıllarca topluma pompalanmıştır.
Bu romanın niteliği, bağlantıdaki yazıda ve Vasat Edebiyatı 101 kitabında ele alınmıştır.(19)
(ÇOK SÜPER BİR ROMAN: ALİ İLE RAMAZAN (PERİHAN MAĞDEN)
https://www.taylankara.com/post/%C3%A7ok-s%C3%BCper-bi-r-roman-ali-i-le-ramazan-peri-han-ma%C4%9Fden )
Bu roman, övüle övüle göklere çıkartılmıştır.(20-22)
Bu romanı “21. yüzyılda yazılmış en iyi 21 romandan biri” diye niteleyenler bile olmuştur.(23)
Perihan Mağden’in “Ali ile Ramazan” kitabı için Türkiye Büyük Millet Meclisinde önerge bile verilmiştir. Türk edebiyatını çeviri fonlarıyla desteklemek için bakanlık bünyesinde kurulan TEDA, daha önce Perihan Mağden’in 17 kitabına destek olduğu hâlde TBMM’ye “niçin 18. kitabına destek verilmedi?” diye soru önergesi verilmiştir. Bir an için düşünelim: Bu ülkede öldürülen, hapse atılan, mağdur edilen kaç yazar için mecliste soru önergesi verilmiştir?
Tam 17 kitabını destekleyen bir kuruma “18. kitabı niçin desteklemiyorsunuz?” diye hesap sorulmaktadır.
Bu yazarlar hem sistemin bütün nimetlerinden faydalanır ve iktidarla son derece iç içedir; hem de en küçük bir mağduriyetlerini bile muhalif olmanın bir sonucuymuş gibi pazarlar. Devletten teşvik alan, kitapları bakanlıkça çevrilen, kitapları daha çıkmadan boy boy reklamları çıkan, hemen her kitap ekinin kapağında sırıtmayı başarabilenler de onlardır; en muhalif kendileriymiş gibi rol kesenler de onlardır.
“Patlıcan mideme dokunuyor” diye konuşsa, “et yemeyi bıraktım” diye beyanat verse gazetelere manşet olanlar da onlardır; bu kadar yazarın öldürüldüğü, işkenceden geçirildiği, hapse atıldığı bir ülkede bir icra nedeniyle mahkemeye düşseler bu mahkemeden dolayı “düşünce ödülleri” alanlar da onlardır.
*
Okura hangi kitaplar tanıtılır?
Çoğu okur, okuyacağı kitapları seçerken gazetelerin kültür sanat sayfalarına veya kitap eklerine bakar. Bazı okurlar kitapçılara gidip gözlerine çarpan kitapları alır. Kitap eklerinde, kültür sanat sayfalarında tanıtılan ve övülen, kitapçılarda vitrinlere konup gözlere sokulan kitaplar hep aynı tip kitaplardır. Bu bakımdan kitap eklerinin çoğu birbirlerine o kadar benzer ki, A kitap ekinin kapağını B kitap ekininkiyle değiştirseniz, çoğu okur bu değişikliği fark edemez.
KONSENSÜS HASTALIĞI VE “MİLLİ MÜTABAKAT YAZARI” HASAN ALİ TOPTAŞ
Kitapçılarda bir kitabın hangi rafta olacağı, hangi kitapların haftalarca vitrinlerde gözlere sokulacağı baştan bellidir. Edebiyat piyasasındaki bu ortamda “okur seçimi” gibi bir laf açıkça palavradır. Ortada okurların büyük bir kısmı için bir “seçim” değil zorbaca bir “dayatma” vardır. Birisi okurların kafasına silah dayayıp “şu kitabı okuyacaksınız” diye zorbalık yapsaydı, şu an edebiyat iktidarının okur üzerindeki korkunç zorbalığının yüzde birine bile ulaşamazdı.
*
Edebiyata kayyım atanması
Sermaye yarın Türk edebiyatının başına bir kayyım atasaydı ne olurdu? Daha açık sormak gerekirse sermaye tarafından atanacak olan bir kayyım, şu an olanlardan daha fazla ne yapabilirdi? Edebiyatta kayyım atamaya gerek bile yoktur; kayyım zaten vardır. Bu bir penguenleştirme sürecidir. Okura dayatılan edebiyat tek tip edebiyattır. Edebiyatın iktidarı topluma aynı tip romanları ve aynı tip edebiyat anlayışını pompalamaktadır.
*
Edebiyat iktidarının “milli iradesi” ve edebiyat “demokrasi”si
Görmemek görmenin bir başka biçimidir.
Zaman zaman hepimizin aklına gelmiştir: Bunca yolsuzluk, bunca hırsızlık, kanunsuzluk, torpil, rüşvet apaçık gözler önünde olduğu hâlde, insanların çoğu bunları bile bile nasıl hâlâ siyasal iktidarı destekler? Bunca pislik karşısında seçmenlerin sessizliğine ya da hâlâ bunların faillerini desteklemelerine isyan ederiz. Acaba bunca insan niçin bunları 240 gördüğü hâlde hâlâ destekler? Çünkü bu kişilerin bir kısmının siyasal iktidardan küçük ya da büyük çıkarı vardır; yardım almaktadır, ihaleler kapmaktadır, makam elde etmektedir, arsa kapatmaktadır vs.
Edebiyat dünyasında olan bundan farklı mıdır? Yukarıda andığımız ödül oligarşisini, akraba kayırmacılığını, liyakatsizliği, torpili, yozlaşmış ilişkileri okurlar ve yazarlar bilmez mi? Elbette azımsanmayacak sayıda okur ve birçok yazar bunların hepsini bilir. Hepsi göz önünde olmuştur ve olmaktadır; çoğunu artık gizlemeye gerek duymamaktadırlar. O hâlde bu okur ve yazarlar, siyasal yolsuzluklara ve hırsızlıklara duyarlılık gösterdikleri hâlde, edebiyattaki benzer yolsuzluklara niçin tepki göstermezler? Edebiyat iktidarının devasa yolsuzluklarına karşı bu korkunç sessizliğin nedeni nedir? Çünkü birçok kişi edebiyat iktidarının “besin zinciri”ne belli ölçeklerdeki çıkarlarla bağlıdır. Birçok yazar, okur, reklamcı, yayıncı, eleştirmen, küçük küçük çıkarlarla edebiyat iktidarının piramidine bağlanmıştır. Edebiyat iktidarının varlığından beslenen, edebiyat iktidarı ile arasını bozmak istemeyen azımsanmayacak kadar çok insan vardır. Ya bir yayınevinden kitabı ya da edebiyat iktidarının aparatı bir dergide yazısı çıkacaktır, ya bir ödül almıştır ya da bir ödül beklentisi içindedir. Yeni kitabı, edebiyat iktidarının bir dergisinde tanıtılacaktır. Bir küçük şiiri bir dergide yayımlanacak diye o derginin editörünün apaçık sahtekârlığını görmezden gelen, bir ödül alma olasılığı var diye o ödüldeki apaçık torpili görmezden gelen şair, yazar ve okurlar, edebiyat iktidarının dayandığı “milli irade”dir. Kısacası Piyasa Edebiyatı yarın çökse bu okur-yazar grubunun kaybedeceği şeyler vardır. Bu körlük bir çıkar körlüğüdür.
Böylesine mikroskobik çıkarlarla gevşek ya da sıkı bir şekilde bu piramide bağlananlar, sırtlarında bu kokuşmuş edebiyat iktidarını yükseltirler. Edebiyat iktidarı, bir oligarşi olduğu kadar bu yönüyle bir “demokrasidir” de; sahtekârlık çok demokratik bir şekilde tabana yayılmıştır! Bu piramidinin tepesini yıkmak kolay bir iştir; bu okur tipini değiştirmek ise oldukça zor bir iştir.
Bu bir suç ortaklığıdır. Suç ortakları suçun ifşa edilmesini istemez.
*
Diktatörlük nedir?
Bir diktatör ne yapar da diktatör olarak adlandırılır? Edebiyat dünyasında diktatörlük nasıl olur? Siyasetteki bir diktatör, siyasetçi değil de edebiyatçı olsaydı edebiyatta neler yapardı?
Kendi edebiyat anlayışına uygun dar bir kadro kurarak edebiyatı bu kadroyla
yönlendirirdi. Edebiyat ödüllerini kontrol altına alır, kendisi verirdi.
Edebiyat yayıncılığını tekeline alır, istediği kitapları öne çıkartırdı.
Kitap eklerinde kendi düşüncesinde olanların yazmasına izin verir, diğerlerini sansürlerdi.
Kendi edebiyat anlayışını herkese dayatırdı.
Kendi yandaşlarına para ve payeler dağıtırdı.
Liyakat ve yetenek dikkate alınmaz, kişisel ilişkiler öne çıkardı.
Yukarıda verilen örneklerden yola çıkacak olursak, şu anki edebiyat iktidarı, bundan farklı mı davranmaktadır?
*
Sonuç
Şu an edebiyat iktidarı, beş on kişinin kontrolü altındadır. Edebiyat ödülleri, beş on kişinin mutlak kontrolü altında verilmektedir. Ödül verilirken liyakat ve eser değil, kişisel ilişkiler, akrabalıklar ve bir yığın lobi faaliyeti dikkate alınmaktadır. Türkiye’de siyasal alanda kendini muhalif olarak tanımlayanların çoğu, kültür sanat alanında edebiyat iktidarının anlayışını savunmakta ve yeniden üretmektedir. Türkiye’de edebiyat iktidarını üretenler kendini “siyasal muhalefet” olarak tanımlayan organlardır. Türkiye’de topluma tek tip edebiyat pompalanmaktadır.
Başta sorduğumuz soruyu tekrar soralım: edebiyatta bir iktidar var mıdır?
Evet. Kitap ekleriyle, kültür sanat sayfalarıyla, ödülleriyle, eleştirmenleriyle, star yazarlarıyla devasa bir edebiyat iktidarı vardır. Edebiyattaki bu iktidara, edebiyat iktidarının diktatörlüğüne ve onun aygıtlarına karşı çıkmayan kişinin, muhalif olmaktan söz etmesi gülünçtür.
Not: Hilmi Yavuz, yazıda sözü edilen olayla ilgili bir açıklama göndermiştir. Okurların doğru bilgilenmesi için ve yanıt hakkı gereği bu açıklama Hilmi Yavuz’un izni alınarak aşağıda verilmiştir.
Hilmi Yavuz’un Açıklaması
sevgili taylan kara, jüriler konusundaki yazınızda, jürisinde bulunduğum behçet necatigil ödülü’nün oğlum ali hikmet yavuz’a verilmesine benim katkımın olduğunu imâ eden bir ifâdeniz var. doğrudur, jüri üyesiydim, ama o gün jüri toplantısına katılmadım. oylama , benim dışımda gerçekleşmiştir ve bu ödül tutanak defterinde böylece kayıtlıdır. herhalde benim dışındaki 6 jüri üyesinin [ki, ali oy çokluğuyla almıştır!] benim güzel hatırım için[!] oğluma oy verdiklerini düşünmüyorsunuzdur. düzeltmeniz için değil, salt bilginiz olsun diye yazıyorum bunları...selamlar.
(Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme 2. Cilt)
Taylan Kara
taylankara111@gmail.com
Türkiye'deki edebiyat ödülleri ile ilgili ayrıntıları işleyen programların bazılarına alttaki bağlantılardan ulaşılabilir:
2014:
Edebiyat Cephesi, Cengiz Gündoğdu, Taylan Kara.
2015:
Edebiyat Cephesi , Osman Çutsay, Taylan Kara
2016:
Bir mücadele aracı olarak edebiyat, Yalçın Küçük, Taylan Kara, B.Sadık Albayrak,
2017:
Piyasa Edebiyatının Otopsisi, B. Sadık Albayrak, Taylan Kara
2017:
Bir kitle imha silahı olarak edebiyat, Taylan Kara
2017:
12 Eylül ve Edebiyat - Yalçın Küçük, Sadık Albayrak, Taylan Kara
Kaynaklar
1- http://www.insanbu.com/eski/a_haber656f.html?nosu=1487 (Erişim tarihi 212.05.20121)
2- http://www.odatv4.com/n.php?n=birgun-gazetesi-nedenozur-diledi-0906091200 (Erişim tarihi 17.05.2021)
3- http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kitap/67055/2014_Haldun_Taner_ Oyku_Odulu_sahibini_buldu__Berna_Durmaz. html (Erişim tarihi 22.12.2019)
4- http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kultur-sanat/84553/69._ Yunus_Nadi_Odulleri_nin_kazanalari_belli_oldu.html (Erişim tarihi 22.12.2019)
5- http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kultur-sanat/200105/Cetin_Emec_Gazetecilik_Odulleri.html (Erişim tarihi 22.12.2019)
6- http://www.tgc.org.tr/oduller/sedat-simavi-odulleri.html#ilan (Erişim tarihi 22.12.2019)
7- http://www.ttb.org.tr/behcetaysan/secicikurul/ (Erişim tarihi 22.12.2019)
8- http://www.insanbu.com/eski/a_haberdfaf.html?nosu=1672 (Erişim tarihi 22.12.2019) (Milliyet Gazetesi, 25.10.2006)
9- http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kitap/102389/Kultur_Bakanligi_ndan_50_yazara_destek.html (Erişim tarihi 22.12.2019)
10- http://www.sabah.com.tr/kultur_sanat/2014/08/06/kulturbakanligindan-50-yazara-destek (Erişim tarihi 22.12.2019)
11- http://behcetnecatigil.com/toren/23.html
12- http://www.insanbu.com/eski/a_habere39f.html?nosu=1686 (Erişim tarihi 22.12.2019)
13- http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/duygu-asena-oduluipek-calislar-a-6344712 (Erişim tarihi 22.12.2019)
14- http://www.insanbu.com/eski/a_haberdfaf.html?nosu=1672 244 (Erişim tarihi 22.12.2019)
15- https://haber.sol.org.tr/blog/kent-kultur-sanat/taylan-kara/ yunus-nadi-odullerini-neden-hep-can-yayinlari-alir-116864 (Erişim tarihi 12.05.2021) (Yazı 2015 yılında yazıldığından 2015 yılına kadar olan veriler kullanılmıştır)
16- http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kultur-sanat/84553/69._Yunus_Nadi_Odulleri_nin_kazanalari_belli_oldu.html (Erişim tarihi 22.12.2019)
17- http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kultur-sanat/1040575/ Yunus_Nadi_Odulleri_sahiplerini_buldu.html (Erişim tarihi 22.12.2019)
18- http://altinpergelyarismasi.com/Content/img/KatilimKosullari-ve-Detaylar.pdf (Erişim tarihi 22.12.2019)
19- http://www.insanbu.com/eski/a_habera1cc.html?nosu=1285 (Erişim tarihi 22.12.2019) Taylan Kara, Vasat Edebiyatı 101, Hayal Yayınları, 2015, İstanbul.
20- https://m.bianet.org/biamag/kultur/120310-perihanmagden-in-ali-ile-ramazan-i (Erişim tarihi 22.12.2019)
21- http://www.sabitfikir.com/elestiri/ali-ile-ramazan-sterilhayatlarimizi-rahatsiz-eden-bir-ucuncu-sayfa-hikayesi (Erişim tarihi 22.12.2019)
22- http://edebiyatelestiri.blogspot.com/2010/03/perihan-magden-ali-ile-ramazan.html (Erişim tarihi 17.05.2021)
23- https://onedio.com/haber/21-yuzyilda-yazilmis-en-iyi-21- turk-romani-522364 (Erişim tarihi 22.12.2019)
Değerli Kara,
Artık içeriklerini unutmuş olsam da gençlik merakıyla, Christopher Caudwell’den Ernst Fischer’e, İsmail Tunalı’dan Asım Bezirci’ye sanat kuramları, felsefesi(estetik) ve eleştirisi okumuşluğum vardır. Ama kendimi bile doğru dürüst ifade edemezken, bir sanat eserinin neyi(öz), nasıl(biçim) anlattığı, estetik bütünlüğü ve değeri hakkında eleştiri yapmayı hadsizlik sayardım. Ancak yapı marketten satınalınmış ve sadece(Marchel Ducham) tarafından “çeşme” adı verilerek imzalanmış bir pisuvarın heykel olduğu iddia edilmiş ve Duchamp’ın ölümünden otuz altı yıl sonra, 2004 yılında beş yüz sanatçı ve tarihçi tarafından yapılan oylamada “20. yüzyılın en etkili sanat eseri” seçilmiştir. Maurizio Cattelan adında bir İtalyan tarafından müzeye “Amerika” adı verilerek yerleştirilmiş altından yapılmış çalışır durumdaki bir klozet “sanat eseri” muamelesi görmüştür. Bir başka İtalyan (Piero Manzoni) 1961 yılında kendi dışkısını konserve kutuların…